Risale-i Nur

Birinci Lem’a – Hz. Yunus aleyhisselam Kıssası

Risale-i Nur Külliyatından Birinci Lem'a Hazreti Yunus aleyhisselam kıssası, Yunus Peygamberin duası, çıkarılacak dersler ve ayetleri

Risale-i Nur Külliyatından Birinci Lem’a Hazreti Yunus aleyhisselam kıssası, Yunus Peygamberin duası, çıkarılacak dersler ve ayetleri

Birinci Lem’a nerede geçiyor? Risale-i Nur Külliyatında Hz. Yunus Kıssası ve Hz. Yunus (as) kıssasından çıkarılacak dersler

Birinci Lem’a hangi sayfada?

Risale-i Nur Külliyatı Envar Neşriyat basımı Lem’alar kitabı ilk lem’a olan Birinci Lem’a 5 ve 7. sayfadadır.

Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Risale-i Nur Külliyatından Lem’alar adlı eserinden Birinci Lem’a Yunus Aleyhisselamın duası tamamını ayet meali ile birlikte bu yazımızdan okuyabilirsiniz

Birinci Lem’a Fihrist

Hazret-i Yunus Aleyhisselamın münacat-ı meşhuresi olan

فَنَادٰى فِى الظُّلُمَاتِ اَنْ لاَ اِلٰهَ اِلاَّۤ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ

ayetinin bir sırr-ı muhimmini ve bir hakikat-ı azimesini beyan ederek, her bir insan, bu dünyada Hazret-i Yunus Aleyhisselamın bulunduğu vaziyette fakat, büyük bir mikyasta olduğunu beyan eder. Hazreti Yunus Aleyhisselama “Hut, deniz, gece” ne ise; her insan için nefsi, dünyası, istikbali de odur. (Lem’alar  Fihrist)

Risale-i Nur‘dan Hz. Yunus Peygamberin Duası 

Lem’alar / Birinci Lem’a

Baştaki ayetlerin meali

فَنَادٰى فِى الظُّلُمَاتِ اَنْ لاَ اِلٰهَ اِلاَّۤ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ

“Karanlıklar içinde niyaz etti: ‘Senden başka ilâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum.'” Enbiyâ Sûresi, 21:87.

اِذْ نَادٰى رَبَّهُ اَنِّى مَسَّنِىَ الضُّرُّ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ

“Rabbine şöyle niyaz etmişti: ‘Bana gerçekten zarar dokundu. Sen ise merhametlilerin en merhametlisisin.'” Enbiyâ Sûresi, 21:83.

فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِىَ اللهُ لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ

“Eğer senden yüz çevirecek olurlarsa de ki: Allah bana yeter. Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Yüce Arşın Rabbi Odur.” Tevbe Sûresi, 9:129.

حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ

“Allah bize yeter; O ne güzel vekildir.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:173.

لاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ اِلاَّ بِاللهِ الْعَلِىِّ الْعَظِيمِ

“Havl ve kuvvet, ancak herşeyden yüce ve nihayetsiz azamet sahibi olan Allah’a aittir.” (Buhârî, Meğâzî: 38; Müslim, Zikr: 44-46.)

يَا بَاقِى أَنْتَ الْبَاقِى يَا بَاقِى أَنْتَ الْبَاقِى

Bâkî kalan ancak sensin, ey Bâkî. Bâkî kalan ancak sensin, ey Bâkî.

لِلَّذِينَ اٰمَنُوا هُدًى وَشِفَۤاءٌ

“Kur’ân iman edenler için bir hidayet rehberi ve bir şifadır.” Fussilet Sûresi, 41:44.

BİRİNCİ LEM’A

فَنَادٰى فِى الظُّلُمَاتِ اَنْ لاَ اِلٰهَ اِلاَّۤ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ

Fe nâda fi’zülümati en Lâ ilâhe illa ente subhâneke innî kuntu mine’z-zâlimîn

“Karanlıklar içinde niyaz etti: ‘Senden başka ilâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum.’”

Hazret-i Yunus ibnMettâ Alâ Nebiyyinâ ve Aleyhissalâtü Vesselâmın münâcâtı, en azîm bir münâcâttır ve en mühim bir vesile-i icabe-i duadır.

Yunus aleyhisselâmın kıssası

Hazret-i Yunus aleyhisselâmın kıssa-i meşhuresinin hülâsası:

Denize atılmış, büyük bir balık onu yutmuş. Deniz fırtınalı ve gece dağdağalı ve karanlık ve her taraftan ümit kesik bir vaziyette,

لاَ اِلٰهَ اِلاَّۤ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ

(Lâ ilâhe illa ente subhâneke innî kuntu mine’z-zâlimîn)

münâcâtı, ona sür’aten vasıta-i necat olmuştur.

Şu münâcâtın sırr-ı azîmi şudur ki: 

O vaziyette esbab bilkülliye sukut etti. Çünkü o halde ona necat verecek öyle bir Zat lâzım ki, hükmü hem balığa, hem denize, hem geceye, hem cevv-i semâya geçebilsin.

Çünkü onun aleyhinde gece, deniz ve hût ittifak etmişler. Bu üçünü birden emrine musahhar eden bir Zat onu sahil-i selâmete çıkarabilir. Eğer bütün halk onun hizmetkârı ve yardımcısı olsaydılar, yine beş para faydaları olmazdı. Demek esbabın tesiri yok.

Müsebbibü’l-Esbabdan başka bir melce olamadığını aynelyakin gördüğünden, sırr-ı ehadiyetnur-u tevhid içinde inkişaf ettiği için, şu münâcât birden bire geceyi, denizi ve hûtmusahhar etmiştir.

nur-u tevhid ile hûtun karnını bir tahtelbahir gemisi hükmüne getirip ve zelzeleli dağvâri emvac dehşeti içinde, denizi, o nur-u tevhid ile emniyetli bir sahrâ, bir meydan-ı cevelân ve tenezzühgâhı olarak o nur ile semâ yüzünü bulutlardan süpürüp, kameri bir lâmba gibi başı üstünde bulundurdu.

Her taraftan onu tehdit ve tazyik eden o mahlûkat, her cihette ona dostluk yüzünü gösterdiler. Tâ sahil-i selâmete çıktı, şecere-i yaktîn altında o lûtf-u Rabbânîyi müşahede etti.

İşte, Hazret-i Yunus aleyhisselâmın birinci vaziyetinden yüz derece daha müthiş bir vaziyetteyiz.

Gecemiz istikbaldir. İstikbalimiz, nazar-ı gafletle, onun gecesinden yüz derece daha karanlık ve dehşetlidir.

Denizimiz, şu sergerdan küre-i zeminimizdir. Bu denizin her mevcinde binler cenaze bulunuyor; onun denizinden bin derece daha korkuludur.

Bizim hevâ-yı nefsimiz, hûtumuzdur; hayat-ı ebediyemizi sıkıp mahvına çalışıyor. Bu hut, onun hûtundan bin derece daha muzırdır. Çünkü onun hûtu yüz senelik bir hayatı mahveder. Bizim hûtumuz ise, yüz milyon seneler hayatın mahvına çalışıyor.

Madem hakikî vaziyetimiz budur. Biz de, Hazret-i Yunus aleyhisselâma iktidaen, umum esbabdan yüzümüzü çevirip, doğrudan doğruya, Müsebbibü’l-Esbab olan Rabbimize iltica edip

لاَ اِلٰهَ اِلاَّۤ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ 

Lâ ilâhe illa ente subhâneke innî kuntu mine’z-zâlimîn

demeliyiz ve aynelyakin anlamalıyız ki, gaflet ve dalâletimiz sebebiyle aleyhimize ittifak eden istikbal, dünya ve hevâ-yı nefsin zararlarını def edecek yalnız o Zat olabilir ki, istikbal taht-ı emrinde, dünya taht-ı hükmünde, nefsimiz taht-ı idaresindedir.

Acaba Hâlık-ı Semâvat ve Arzdan başka hangi sebep var ki, en ince ve en gizli hâtırât-ı kalbimizi bilecek? Ve bizim için istikbali, âhiretin icadıyla ışıklandıracak ve dünyanın yüz bin boğucu emvâcından kurtaracak –hâşâ– Zât-ı Vâcibü’l-Vücuddan başka hiçbir şey, hiçbir cihette, Onun izin ve iradesi olmadan imdad edemez ve halâskâr olamaz.

Madem hakikat-i hal böyledir.

Nasıl ki Hazret-i Yunus aleyhisselâma o münâcâtın neticesinde hûtu ona bir merkûb, bir tahtelbahir ve denizi bir güzel sahrâ ve gece mehtaplı bir lâtif suret aldı. Biz dahi o münâcâtın sırrıyla  

لاَ اِلٰهَ اِلاَّۤ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ

demeliyiz.

 لاَ اِلٰهَ الاَّۤ اَنْتَ

cümlesiyle istikbalimize,

 سُبْحَانَكَ

kelimesiyle dünyamıza,

اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ

fıkrasıyla nefsimize nazar-ı merhametini celb etmeliyiz.

Tâ ki, nur-u iman ile ve Kur’ân’ın mehtabıyla istikbalimiz tenevvür etsin ve o gecemizin dehşet ve vahşeti, ünsiyet ve tenezzühinkılâp etsin.

Ve mütemadiyen mevt ve hayatın değişmesiyle seneler ve karnlar emvâcı üstünde hadsiz cenazeler binip ademe atılan dünyamız ve zeminimizde, Kur’ân-ı Hakîmin tezgâhında yapılan bir sefine-i mâneviye hükmüne geçen hakikat-i İslâmiyet içine girip, selâmetle o denizin üstünde gezip, tâ sahil-i selâmete çıkarak hayatımızın vazifesi bitsin.

O denizin fırtınaları ve zelzeleleri, sinema perdeleri gibi tenezzühün manzaralarını tazelendirmekle, vahşet ve dehşet yerine, nazar-ı ibret ve tefekkürü keyiflendirerek okşayıp ışıklandırsın.

Hem o sırr-ı Kur’ân‘la, o terbiye-i Furkaniye ile, nefsimiz bize binmeyecek, merkûbumuz olup, bizi ona bindirip, hayat-ı ebediyemizin kazanmasına kuvvetli bir vasıtamız olsun.

Elhasıl: Madem insan, mahiyetinin câmiiyeti itibarıyla, sıtmadan müteellim olduğu gibi, arzın zelzele ve ihtizâzâtından ve kâinatın kıyamet hengâmında zelzele-i kübrâsından müteellim oluyor.

Ve nasıl ki hurdebinî bir mikroptan korkar, ecrâm-ı ulviyeden zuhur eden kuyruklu yıldızdan dahi korkar. Hem nasıl ki hanesini sever, koca dünyayı da öyle sever.

Hem nasıl ki küçük bahçesini sever; öyle de, hadsiz ebedî Cenneti dahi müştakane sever.

Elbette, böyle bir insanın Mâbudu, Rabbi, melcei, halâskârı, maksudu öyle bir Zat olabilir ki, umum kâinat Onun kabza-i tasarrufunda, zerrat ve seyyârat dahi taht-ı emrindedir.

Elbette öyle bir insan daima Yunusvâri (a.s.)

لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ

demeye muhtaçtır.

سُبْحَانَكَ لاَعِلْمَ لَنَۤا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ

Said Nursi

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün