İslam

Bidat Nedir? İslam’da Bidat Kavramı

Bidat nedir, ne anlama gelir? Bidat kelimesinin sözlük anlamı nedir? Neler bidattir? Dindeki ve günümüzde işlenen bid'atler hangileridir? Bidat kelimesi Kuran’da geçiyor mu?

Bidat nedir, ne anlama gelir? Bidat kelimesinin sözlük anlamı nedir? Neler bidattir? Dindeki ve günümüzde işlenen bid’atler hangileridir? Bidat kelimesi Kuran’da geçiyor mu? Dinde dayanağı olmayan ve sonradan ortaya çıkan yaklaşımlara ne denir? Ayet ve hadislerle Bidat tanımı ve kavramı, Bidat kelimesi ile ilgili cümleler…

Bu makale Bidat’ın tüm anlamlarını ve çeşitlerini, nelerin bidat olduğu hakkında genel bilgileri adil bir şekilde göstermeyi amaçlamaktadır.

Bidat Ne Demek?

Bidat’ın Türkçe kelime anlamı yenidir. Arapça’da “icat etmek, örneği olmaksızın yapıp ortaya koymak, inşa etmek” anlamlarına gelen “bd‘a” kökünden türeyen bid‘at, “daha önce benzeri bulunmayıp sonradan ortaya çıkan (muhdes) şey” anlamına gelir.

Bid‘at çıkarmaya ibtidâ‘, çıkaran veya işleyen kimseye de mübtedi‘ denir.

Dinî terminolojide bid‘at, dinin aslında olmadığı halde inanç ve ibadet alanında sonradan icat edilen inanış ve davranışları ifade eder. Diyanet tanımına göre yenilik diye tercüme edilen bid‘at kelimesi, Hz. Peygamber zamanında olmayıp, ondan sonra ortaya çıkan anlayış ve uygulamalar için kullanılmaktadır.

Ehl-i bid‘at kelimesi, sözlükte “dinle ilgili yeni görüş ve davranışları benimseyenler” anlamına gelir. Ehl-i sünnet âlimlerince dinî literatürde, akaid sahasında Hz. Peygamber’in ve ashabının sünnetini terkederek, onların izledikleri yoldan ayrılan, İslâm ümmetinin çoğunluğunu yani ana gövdesini oluşturan Ehl-i sünnet’e muhalefet eden mezhep ve gruplar anlamında kullanılmıştır.

Bu nedenle Ehl-i sünnet âlimleri de mezhepleri Ehl-i sünnet ve Ehl-i bid‘at olmak üzere ikiye ayırarak incelemiştir. Yaygın olan kanaate göre; bid’atların asıl doğuş sebebi, toplumlardaki kültür değişimleridir.

Bid’atın kapsamı konusunda farklı bakış açılarının olmasından dolayı, İslâm bilginleri tarafından farklı tarifler yapılmıştır.

Bu sebeple Hz. Peygamber’den sonra dinde icat edilen ve uydurulan her şey bid‘at kavramına girmektedir. Bid‘at sünnetin zıttıdır. Geniş anlamıyla sünnet Resûl-i Ekrem’den ve ashaptan sahih olarak nakledilen her şeydir.

“Bd‘a” kökünün bu sözlük mânası Kur’ân-ı Kerîm’de de yer almıştır (el-Ahkāf 46/9; el-Hadîd 57/27). Bu ayetlerde Bid at’ın gerçek anlamı (yaratmak, yeni yapmak vb.) kullanılmıştır.

Günümüzde üç anlamda kullanılmaktadır.

  1. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’den sonra ortaya çıkan yeni bir hareket.
  2. Sünneti ortadan kaldıran, sünnete aykırı hareket.
  3. Sonradan oluşan kötü veya yanlış inanışlar (akaaid).

Bidat’ın ilk anlamı iki kategoriye ayrılır,

  1. Hasene (İyi Yenilik)
  2. Seyyie (Kötü Yenilik)

Bidat’ın ikinci ve üçüncü anlamları sadece kötü yenilikleri ifade eder. İkinci mana, salihlerin, (Her Biat Kötüdür (Seyyie)dir) demeleri ile kastedilmiştir. Üçüncü mana, (Her bid’at bir sapıklıktır) hadisi ile kastedilmektedir. Böylece hadisler ve ulemanın hükümleri çelişmez.

“Sonradan çıkarılan her şey bidattir, her bidat sapıklıktır, her sapıklık da ateştedir.” (Müslim, 867)

Şeriata göre Bidat, Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in zahiri hayatında yaygın olmayan inanç ve uygulamalara denir ve sonrasında üretilmiştir. Bu, Şeriat içinde yeniliklerin (Şar’i Bidat) iki tür olmasıyla sonuçlanır, Bidat-ı İtikadı ve Bidat-ı-Ameli.

Bidat-ı itikadi (İnançta Yenilik), Peygamber Efendimiz (s.a.v)’den sonra İslam’da üretilen batıl inançlardır. Yahudilerin, Hristiyanların, ateşe tapanların ve müşriklerin inanışları, onun zamanında bulunduğu için Bidat-i İ’tikadi olmadığı gibi, Hıristiyanlara göre de bu inanışlar İslâmî inanç sayılmaz.

Hadis-i şerifte, “Dinimize aykırı bir inanç uyduran kişi reddedilmiştir (merdud)” buyurulmuştur.

Bidat-ı hasene caizdir. Bilakis müstehab ve hatta bazen zorunludur, vaciptir. Ancak kötü yenilik Ya Mekruh-u Tahrimi’dir ya da Haram’dır.

Buradan şunu anlayabiliriz ki, İslam’da güzel bir amel icat etmek sevaptır, kötü bir ahlâk icat etmek ise günahların birikmesine sebep olur. Bu da gösteriyor ki, İyi Bid’at sevap kazanılmasına, Kötü Bid’at ise günaha girmeye neden olur.

Sünnete aykırı olan şey, kötü bidattir. Bid’at getirmek sünneti yok ettiği zaman, Sünneti tasdik etmek de bid’atı fiilen yok eder.

“Kim bizim bu dinimizde ondan olmayan bir şey ortaya çıkarırsa, o şey kabul edilmez.” (Buhari, Sulh 5)

“Kim bizim dinimizde olmayan bir şey yaparsa o merduttur, makbul değildir.” (Müslim, Akdiye 17, 18)

“Kim bizim bu işimizde kendisine ait olmayan bir şey uydurursa reddedilir.” (Sahih el-Buhari 2697, Sahih Müslim 1718)

“Kim bizim meselemize uygun olmayan bir amel işlerse reddedilir ” (Sahih el-Buhari 2697, Sahih Müslim 1718)

Bir başka hadis-i şerifte ise, “Bir milletin ortaya çıkardığı bid’at, aynı nispette sünnetin kalkmasına sebeb olur. O halde sünnete bağlı kalmak, bid’at getirmekten daha hayırlıdır.” (Mişkâtü’l-Mesâbih, Bölüm 3)

Bidat Türleri ve Çeşitleri

İyi (hasene) ve Kötü (seyyie) olmak üzere iki tür yenilik olduğunu zaten biliyoruz. İslam âlimlerince iyi bir yeniliğin üç çeşit olduğu belirtilmiştir: Caiz (yapılmasında dince sakınca bulunmayan), tercih edilen (müstehab) ve zorunlu olan (vacip).

Bidat-ı seyyie (kötü bidat) iki çeşittir: Beğenilmeyen (mekruh) ve yasaklanan (haram). Bu kategorizasyonun kanıtı şu şekildedir:

Bidat veya dinde yenilik bazen,

1. Vacip – Arapça gramer ve nahiv bilgisine ulaşmak ve fıkıh ilkelerini çıkarmak gibi.

2. Haram – Batıl inançlar, dinde ve ibadetlerde getirilen köklü değişiklikler

3. Müstehab – Yolcular için meskenler ve medreseler inşa etmek, namazı hoparlör ile kıldırmak, cemaatle teravih namazı kılmak ve daha önceki zamanlarda bulunamayan diğer tüm iyi şeyler.

4. Mekruh – Müscidleri abartılı bir şekilde süslemek.

5. Caiz – Sabah namazından sonra el sıkışmak (musafaha), taziyeye gelenlere yiyecek ve içecekleri hazırlamak gibi

İmâm-ı Rabbânî hazretleri âlimlerin hasene dedikleri bidatlere bidat dememiş, sünnet-i hasene demiştir.

İslâm hukukçularına göre bid‘atı küfür noktasına varmayan kimsenin arkasında namaz kılmak câizdir. Ancak Hanefîler, Şâfiîler ve bir rivayete göre Mâlikîler başka bir imam varken bid‘at ehlinin arkasında namaz kılmayı tenzîhen mekruh sayarlar.

Bu bilgilerden beş çeşit Bidat açıkça anlaşılmaktadır. Böylece her yeniliğin haram olmadığını anlarız. İslâm’a aykırı olan veya bir sünneti ortadan kaldıran bid’at seyyia, buna aykırı olan hasenedir.

Caiz Bidat; Şeriat tarafından yasaklanmayan ve herhangi bir iyilik niyeti olmaksızın gerçekleştirilen her yeni eylem, örneğin çeşitli türde yiyecekler yemek, ezanın ve namazın hopörlerle okunması gibi bu tür eylemlerde eylemlerde belirlenmiş herhangi bir ödül veya ceza yoktur. Aksine Müslümanlar arasında genel kabul gördüğü için sevap olabileceği düşünülür.

Haram olan bidat, bir şeyin sadece yeni olmasıyla değil, şeriatın kısmen yasaklanmasıyla ispat edilir. Bu hüküm, Kur’an’dan, hadislerden ve İslam’daki fıkıh hükümlerinden çıkarılmıştır. Kendisine Mukallid (Hanefi, Şafii vb.) diyen hemen hemen herkes bunu reddedemez.

Örneğin,

  • 5 vakit namaza 6. farz namazı eklemek isteyip istemediğinize karar veremezsiniz, Kuran’da tam vakitleri ve rekatları belirtilmemiş diye 5 vakit farz namazda ve rekatlarında kısaltma ve çoğaltma yapamazsınız.
  • Zekât miktarı için kırkta bir (% 2,5) oranından %1 olması daha uygun olduğuna karar veremezsiniz.
  • Nazar ve hasedten korunmak için mavi nazar boncuğu takmak caiz değildir. Tıpkı muska takmak gibi. Hatta giyen kişinin inancına göre büyük ya da küçük bir şirk teşkil edebilir. Uğur getirdiği, nazardan koruduğu gibi yanlış bir inanış olmadığı sürece, içinde mavi boncuk bulunan zincirlerin süs amacıyla asılmasında ve kullanılmasında bir sakınca yoktur.

Müstehab Bidat; Şeriat tarafından yasaklanmayan ve Müslüman toplumun genelinin bir sevap saydığı yeni eylemlerdir. Bir kişinin iyilik niyetiyle tamamladığı şey, örneğin Mevlid toplantıları ve takva sahiplerine Fatiha okumak, çünkü genel Müslüman kamuoyu bu eylemleri bir sevap olarak görür. Bunları yapan sevaba kavuşur, yapmayan günahkâr olmaz.

Bunun delili şudur;

İbni Abbas (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.s); “Müslümanların güzel gördüğü amel, Allah katında da güzeldir.” buyurmuştur. (Ahmed b. Hanbel, I, 379)

Bir hadis-i şerifte ümmetin dalalette birleşmeyeceğini şöyle ifade etmektedir; “Ümmetim asla yanlış bir hüküm (sapıklık) üzerinde ittifak etmeyecektir.” (Tirmizi, İbn Mace)

Kütübi Sitte’de geçen bir başka hadis-i şerif ise “Ameller niyetlere göredir ve kişi niyet ettiğine erer” şeklindedir. Çünkü iyi niyet, alışkanlıkları ve amelleri ibadete dönüştürür.

“Evet, niyet öyle bir hâsiyete mâliktir ki, âdetleri, hareketleri ibadete çeviren pek acib bir iksir ve bir mâyedir.”

Diğer bir örnek de mesela Bilal Habeşi (r.a.) her abdestten sonra iki rekât nafile namaz kılardı ki bu Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in kendisinin yapmadığı bir şeydi. Yine de HzPeygamber (sav), Hz. Bilal’in bu eylemi için Cennet’te ayak seslerini duyduğunu söyleyerek bu duruma çok sevindi! (Buhârî, Teheccüd 17, Tevhîd 47; Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe 108)

Hz. Osman’ın hilafeti sırasında, Cuma namazı için fazladan bir ezan okunmaya başladı. Hutbe ezanından bir süre önce okunan bu ezan, insanları vaktin az olduğu konusunda uyardı, böylece alışverişlerini toplayıp mescide gidebilirler. Peygamber (sav) bunu daha önce hiç yapmamıştı.

Günümüzde yaygın bid’atlar

Mevlid Kandili, Kutlu Doğum Haftası ve bu günlerde yapılan ekstra ibadetler, Aşure Günü’ne özel olarak yapılan tatlılar, Namaz sonrasında toplu tesbihat yapılması, bid’at olarak kabul edilmektedir.

Taziyeye gelen insanlara yemek vermek, Kesilen kurbanın kanını alna sürmek, Türbe ve mezarlara gidip orada namaz kılıp ölü kişiden yardım dilemek, Nazardan korunmak için nazar boncuğu takmak

Namaza söz ile niyet etmek, Ramazan ayında Teravih’in 20 rekâtında sabit olmak da biattır. İbni Âbidin ifadesine göre “Niyet, yalnız kalb ile olur. Sadece söz ile niyet etmek bid’attir.”

Bid’ati bu şekilde tarif edip taksimata tabi tutanlar, Kur’an ve sünnete muhalif olmayan ya da emirlerinin bir gereği olan şeylere bid’at isminin verilmesine dayanak olarak, Hz. Ömer (ra)’in şu sözünü ileri sürerler:

Hz. Ömer, Übey b. Ka’b’in, (r.a.) sekiz rekât olan terâvih namazını yirmi rekât olarak kıldığını ve Rasûlüllah (asm) döneminde münferiden kılınan bu namazın cemaat halinde kılındığını gördüğünde: “Bu ne güzel bid’ât”demiştir. (Muhammed Revvâs Kal’acî, Mevsüatu Fıkhı Umar b. e!Hattâb, Kuveyt 1984, s. 125).

Kur’an–ı Kerim’i bölümlere ayırmak, ciltlemesi ve matbaa ile basılması hep birer yeniliktir.

Zekâtın günümüz para birimi ve banknotlarla verilmesi bir yeniliktir. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) zamanında ve ondan sonraki iki nesilde madeni para, resimli ve desenli banknotlar bulunmadığı gibi, zekât gibi ibadetler de bu paralarla yerine getirilmiyordu. Tahılların fıtratını mevcut madeni paralar şeklinde çıkarmak da bir bid’attır.

Hac yapmak için araba, tren, otobüs ve uçakla seyahat etmek veya araba ve taksilerle Arafat’a gitmek birer yeniliktir. Bu ulaşım şekilleri daha önceki zamanlarda kullanılmamış ve bunların kullanımı ile hac tamamlanmış sayılmazdı.

Fıkıh (İslami Fıkıh); Bugün İslam, başından sonuna kadar bir yenilik olan bu bilgilere dayanmaktadır. Peygamber Efendimiz zamanı ve ondan sonraki iki nesilde de bu ilimden bahsedilmemektedir.

Tarikat ve tasavvufun yaklaşık olarak tüm uygulamaları ve kuralları yeniliktir, bidattır. Tarikatların Hz. Peygamber (asm) döneminde olmadığı bir gerçektir. Tarikatlardaki murakabe hali, farklı zikir biçimleri, vb. Kur’an-ı Kerim ve sahih hadisler bunlara doğrudan atıfta bulunmaz.

Dünyevi işler; Bugün, günümüz dünyasında icat edilmiş ancak Asr-ı saadette olmayan birçok şey var. Ancak bunlar olmadan dünya hayatı zordur. Trenler, arabalar, uçaklar, gemiler, zarflar, telefonlar, radyolar vs. Hepsi ve kullanımları yeniliktir, ancak her kesimden insan bunları farklı amaç ve niyetlere göre bir şekilde kullanır.

Sonuç olarak;

Üzerinde görüş birliği sağlanmış ibadet konularında değiştirme yapılacak olursa, din, kendine mahsus özelliklerini yavaş yavaş yitirir ve tanınmaz hale gelir. Bu bakımdan özellikle ibadet konularında gerçekleşmiş olan icmâlara dikkat etmek, bunlara aykırı davranmamak şarttır.

Zaten bu tür icmâlara aykırı davranmak, öteden beri âlimler tarafından bid‘at ve sapıklık olarak değerlendirilmiş, hatta konunun önem derecesine göre bazı icmâları inkâr edip karşı gelmenin küfür olacağı belirtilmiştir.

Kur’an-ı Kerim, “Ey Mü’minler! Ey iman edenler! Size açıklandığı takdirde, sizi üzecek olan şeylere dair soru sormayın. Eğer Kur’an indirilirken bunlara dair soru sorarsanız size açıklanır. Hâlbuki Allah onları bağışlamıştır. Allah, çok bağışlayandır, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir.) – Maide Suresi, Ayet 101

Ve elbette Allah herşeyin en iyisini bilir.

Bu yazılar da ilginizi çekebilir;

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün