İslamİslam Alimleri

İmam-ı Rabbani Kimdir? Kısaca Hayatı

İmam-ı Rabbani kimdir? En büyük veli ve İslam âlimlerindan olan Müceddidi elf-i sani, İmam-ı Rabbani’nin kısaca hayatı ve kişiliği…

İmam-ı Rabbani kimdir? En büyük veli ve İslam âlimlerinden olan Müceddidi elf-i sani, İmam-ı Rabbani’nin kısaca hayatı ve kişiliği…

İmam-ı Rabbani’nin gerçek adı nedir? Ne zaman yaşadı, nerede doğdu ve ne zaman öldü, kabri nerede? İmam Rabbani’nin en önemli eserleri nelerdir? İmam Rabbani hangi tarikata mensup ve hangi mezheptendir, kimin soyundandır? İmam Rabbani nereli?

Hintli mutasavvıf ve Ehl-i Sünnet âlimlerinden “Müceddidi elf-i sani”, Ebü’l-Berekat, Ahmed el-Fârûkî, İmâm-ı Rabbânî (rahmetullâhi aleyh) veya gerçek adıyla Ahmed Sirhindî hayatı, eğitimi, tasavvuf düşüncesi ve vefatı…

İmam-ı Rabbani Kimdir?

Hindistan’da Sünni İslam’ın yeniden savunulmasından ve yeniden canlanmasından büyük ölçüde katkıda bulunan Hintli mutasavvıf ve Ehl-i Sünnet âlimlerinden İmam-ı Rabbani’nin gerçek adı Ahmed Sirhindî veya Türkçe kaynaklarda geçen ismi Ahmed bin Abdülehad bin Zeynel’abidin‘dir.

Lakabı Bedreddin, künyesi Ebü’l-Berekat’dır. “Silsile-i aliyye” denilen İslam âlimlerinin yirmi üçüncüsüdür. İmâm-ı Rabbânî veya künyesiyle Ahmed el-Fârûkî (Kuddîse Sirruhû) aynı zamanda Müceddîd-i Elf-i Sânî; hicrî ikinci bin yılının müceddidi olarak da tanınır.

İmâm-ı Rabbânî (rahmetullâhi aleyh) veya diğer adıyla Ahmed Sirhindî, hicrî 971 senesinin Şevvâl ayında veya diğer bir rivayete göre Muharrem ayının 10. günü Aşura gününde (26 Mayıs 1564) Hindistan’ın Serhend (Sirhind, Chandigarh) kasabasında dünyaya geldi. Nesebi Hazret-i Ömer (radıyallâhu anh)’a dayandığı için “Fârûkî” nisbesiyle anılmaktadır.

28 Safer 1034 (10 Aralık 1624) tarihinde 63 yaşında Babür İmparatorluğu döneminde doğum yeri olan Serhend’da hayatını kaybetti. Genel olarak Hanefi hukukçusu ve Nakşibendi tarikatının bir mensubu olmasının yanında Kadiriyye, Çeştiyye gibi diğer tarikatlar arasında da saygın bir yeri vardır. Nakşbendiyye tarikatının Müceddidiyye kolundandır.

Dört tarikatta şeyh idi: Nakşibendi, Kadiri, Çisti ve Sühreverdî. (Bütün tarikatların anasıdır) dediği için Nakşibendiliği tercih etmiştir.

İmam-ı Rabbani Eğitimi ve Hayatı

Baba tarafından halife Hz. Ömer’den (İslam’ın ikinci halifesi Ömer bin Hattab) soyundan gelen Şeyh Ahmed, evinde ve daha sonra Siālkot’ta (şimdi Pakistan’da) geleneksel bir İslami eğitim aldı.

Kadiri tarikatının şeyhlerinden olan Babası Şeyh Abdülehad Efendi, zamanının tanınmış bir mutasavvıfıydı ve Çiştiyye ve Kâdiriyye tarîkatlerinden icâzetli, zâhir ve bâtınını ikmâl etmiş, ilim ve irfan ehli, yüksek fazîlet sahibi idi.

Ahmed Al-Sirhindi (rahmetullâhi aleyh) ilk eğitimini babası Abd al-Ahad’dan, kardeşi Muhammed Sadık’tan ve Muhammed Tahir el-Lahuri’den olarak ve Kur’ân-ı Kerîm’i ezberleyerek başladı. Kısa zamanda hâfız oldu.

Daha sonra Keşmir doğumlu bilim adamı Kamaluddin Keşmir’in altında bir entelektüel merkez haline gelen Sialkot’ta okudu. Burada mantık, felsefe ve teoloji öğrendi ve ileri düzey tefsir ve hadis metinleri okudu.

İlimlerin çoğunu babasından ve bir kısmını da dönemin büyük âlimlerinden aldı. Özellikle tefsir, hadis ve fıkıh ilimlerine ehemmiyet verdi ve birçok âlimlerden aklî ve naklî ilimler aldı.

17 yaşına geldiğinde, zâhirî ilimlerde büyük mesafeler katederek babasının yanına döndü ve ders vermeye başladı. Sonunda Sufi hocasıBaki Billah aracılığıyla Nakşibendi tarikatına katıldı ve önde gelen üstadlarından biri oldu. Bu arada Kadî Behlül Bedahşânî’den tefsir ve hadis okutma icâzeti aldı.

Hyatının büyük bir kısmı, İslami değerlerin savunucusu olacağı Hindistan’ın Sirhind kasabasında geçti. 36 yaşına gelene kadar Delhi’ye gitmedi.

Bu dönemde Hindistan’daki Müslümanlar, gerçek İslam bilgisinde o kadar yetersiz halde idiler ki, İslami öğretilerden çok Karamat’a veya azizlerin mucizelerine inanıyorlardı. Dönemin ulema ve ilahiyatçıları, tefsirlerinde Kur’an ve hadislere başvurmaktan vazgeçmişler ve fıkhı tek din bilgisi olarak görmüşlerdi.

Dönemin Babür kralı Ekber, dini ve felsefi konularla derinden ilgileniyordu. Hindu ve Müslüman inançlarının bir karışımı olan kendi dini Din-i-İlahi’yi yayarak İslam ile bir dizi çalışma başlatmıştı. Bu şartlar altında Şeyh Ahmed Sirhindi, Müslüman toplumu arındırma görevini üstlendi. Amacı, İslam’ı Hindu Panteizminin eklentilerinden kurtarmaktı. Vahdet-ül Vücûd felsefesine karşı oldukça eleştireldi ve buna karşı Vahdet-üş-Şuhud felsefesini ön plana çıkardı.

Şeyh Ahmed Sirhindi, Müslüman âlimler ve din adamlarıyla tartışmalara ve yazışmalara girdi ve İslam’ın gerçek çizgilerini takip etmeye vurgu yaptı. Ona göre şeriatsız tasavvuf yanıltıcıydı. Namazın ve orucun önemini vurguladı. Önemli soylulara ve dini düşünce liderlerine hitaben yaptığı vaazlar, tartışmalar ve mektubat yoluyla mesajını özellikle seçkinler arasında yaydı. O ve takipçileri imparatorluk kampında ve ordusunda da çalıştıklarından, kısa süre sonra Babür kralı Ekber’in oğlu ve varisi Cihangir tarafından fark edildi.

Babür Şahı Cihangir, babasının aksine daha Ortodoks bir Müslümandı. Ama yine de tüm tebaası tarafından önünde secde edilmesinde ısrar ediyordu. Şeyh Ahmed, önünde secde etmeyi reddetti ve bunun sonucunda İmparator hatasını anlayana kadar Gwalior Kalesi’nde iki yıl hapsedildi. Cihangir daha sonra Şeyh Ahmed’i serbest bırakmakla kalmadı, aynı zamanda onu Agra’ya geri çağırdı.

Şeyh Ahmed’in en büyük katkısı hiç şüphesiz alışılmışın dışında olan tasavvufa ve mistik inançlara karşı koyma göreviydi. Toplumu ıslah etmek ve şeriatı insanlar arasında yaymak için Nakşibendi tarikatını örgütledi.

Ünlü eserleri İsbat-ül-Nebat ve Risal-i-Nebuvat da dahil olmak üzere birçok kitap yazdı. İslam felsefesi üzerine en büyük eseri Tevhid-i Şuhudî’dir.

Vefatı

Şeyh Ahmed, günlerinin sonuna kadar İslam’ı vaaz etmeye devam etti. İnsanları İslam’ın kabul edilmiş ve açıkça belirlenmiş yoluna uymaya çağırdı. 10 Aralık 1624 tarihinde 63 yaşında, Hindistan’ın kuzeybatısında yer alan Pencap eyaletinde vefat etti.

Ölümünün ardından Pencap’ın (Hindistan) Sirhind köyüne gömüldü. Türbesi bugün halen Hindistan’ın Serhend kentinde ziyaret edilebilmektedir.

Vefâtından kısa bir süre önce, oğlu İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî Hazretleri’ne hilâfet verdi.

Müceddîd-i Elf-i Sânî ne demek?

Din-i İlahi dinine ve Babür imparatoru Ekber’in diğer sorunlu görüşlerine karşı çıkma konusundaki çalışmaları nedeniyle bazı takipçileri tarafından “canlandırıcı, yenileyici” anlamına gelen Müceddid olarak tanınıyordu.

Müceddîd-i Elf-i Sânî kelime anlamı olarak, Hicrî ikinci bin yılının yenileyicisi anlamına gelir ve İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin lakabıdır. Ahkâm-ı İslamiye (İslam hükümleri) ile tasavvufu birleştirmesi sebebiyle “Sıla” ismi de verilmiştir.

İmâm-ı Rabbânî hazretlerine ilk defâ, Müceddîd-i elf-i sânî ismini veren, zamânının en büyük âlimlerinden Abdülhakîm-i Siyalkûtî’dir. (Muhammed Hâşim-i Keşmî)

İslam ve Müslüman geleneğine göre Müceddîd, İslami takvimin her yüzyılın başında İslam’ı yeniden canlandırmak, onu yabancı unsurlardan arındırmak ve bozulmamış saflığına geri döndürmek için ortaya çıkan bir kişiyi ifade eder.

Neden İmam Rabbani denir?

Hindistan’da yetişen en büyük veli ve âlimlerden olan şeyh Ahmed Sirhindî, ariflerin ışığı, velilerin önderi, İslam’ın bekçisi, müslümanların baş tacı, müceddid, müctehid ve İslam âlimlerinin gözbebeğidir.

Döneminde ve sonrasında İmam-ı Rabbani ismiyle tanınmıştır. İmam-ı Rabbani, Rabbani âlim demek olup, kendisine ilim ve hikmet verilmiş, ilmi ile amel eden, ilim ve amel bakımından eksiksiz ve kâmil, olgun âlim anlamına gelir.

Rabbani kelime anlamı olarak Allah ile ilgili, Allah’a bağlı, ilahi ve Allah’tan gelen âlim, bilen demektir.

Eserleri:

1) Mektubat (Mektubat-ı Rabbani); Üç cild olup, beş yüz yirmi altı mektubunun toplanmasından meydana gelen İmam Rabbani’nin en meşhur eseridir. Kelam ve fıkıh bilgilerini, tasavvufun marifetlerini açıklayan eşsiz bir eserdir. Mektubat’daki mektupların birkaçı Arabi, geri kalanların hepsi Farisidir. Farklı zaman aralıklarında basılmıştır.

2) Redd-i Revafıd: Farisi dilde bir eser olup, Rafızileri reddeder. Arapça’ya da tercüme edilmiştir.

3) İsbatün-Nübüvve: “Peygamberlik nedir?” adı ile Türkçeye tercüme edilmiştir.

4) Mebde’ ve Me’ad

5) Adab-ül-Müridin

6) Ta’likat-ül-Avarif

7) Risale-i Tehliliyye

8) Şerh-i Ruba’ıyyat-ı Abd-il-Baki

9) Mearif-i Ledünniye

10) Mükaşefat-ı Gaybiyye

11) Cezbe ve Süluk Risalesi

İmam Rabbani’den Sözler

İyi biliniz ki bid’at ehli ile yakınlık, kâfirle arkadaşlık etmekten daha fenadır. Bid’at ehlinden yılandan, canavardan kaçar gibi kaçmak gerekir. – İmam-ı Rabbânî / Mektubat-ı Rabbâni

Yüce Allah’ın zatında zamanın, mekânın, cihetin yeri yoktur. Zira, bütün bunlar, onun yarattıklarıdır. – İmam-ı Rabbânî / Müslümanın Edeb ve Ahlakı

“Haya, imandan bir parçadır” – İmam-ı Rabbânî / Müslümanın Edeb ve Ahlakı

İslam garip başladı ve başladığı şekle dönecektir. Gariplere ne mutlu! – İmam-ı Rabbânî / Mektubat-ı Rabbani’de Şeriat ve Tasavvuf

Bu yazılar da ilginizi çekebilir;

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün