Kuran-ı Kerim

“Bir fâsık size haber getirirse…” Hucurat Suresi 6. Ayet

"Ey İman edenler, bir fâsık size haber getirdiği zaman onu iyice araştırın..." ayeti hangi surededir? ayetini nasıl anlamalıyız ve anlatılmak istenen mânâ nedir?

“Ey İman edenler, bir fâsık size haber getirirse onu iyice araştırın…” ayeti hangi surededir? ayetini nasıl anlamalıyız ve anlatılmak istenen mânâ nedir? Ayetin iniş (nüzul) nedeni nedir? Fasık ne demek, ne anlama geliyor? Hucurât Suresi 6. Ayet-i Kerime Arapça Yazılışı, Türkçe okunuşu, cümle anlamı, Diyanet meali

Hucurât Suresi 6. Ayet

Hucurât suresi, Kuran-ı Kerim’in 49. suresidir. “Ey âmenû olanlar! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse, o zaman araştırın. Yoksa cahillikle bir kavme kötülük edersiniz de sonra yaptığınız şeye pişman olursunuz.” ayeti, Hucurât suresi 6. ayet-i kerimesinde zikredilmektedir.

Hucurât 1’den 5’e kadar olan ayetler, konuşmalarda ve kişinin ve Peygamberin huzurunda ses tonunu yükseltmemeyi ve odalarının mahremiyetine saygı duymak da dahil olmak üzere Hz. Peygambere yönelik görgü kurallarına odaklanır. 6-8. Ayetler ise Müslümanları, haberin gerçekliğini doğrulamadan harekete geçmemeyi öğütlemektedir.

Arapça Yazılışı

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ جَٓاءَكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَاٍ فَتَبَيَّنُٓوا اَنْ تُص۪يبُوا قَوْمًا بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحُوا عَلٰى مَا فَعَلْتُمْ نَادِم۪ينَ

Türkçe Okunuşu

Yâ eyyuhâ ellezîne âmenû in câe kum fâsikun bi nebein fe tebeyyenû en tusîbû kavmen bi cehâletin fe tusbihû alâ mâ fealtum nâdimîne

Türkçe Meali: 

Ey iman edenler! Eğer bir fâsık (bilmeden birilerine zarar verip de sonra yaptığınıza pişman olmamanız için, yoldan çıkmışın biri) size bir haber getirdiğinde doğruluğunu etraflıca araştırın. yoksa bilmeden bir millete fenalık edersiniz de sonra ettiğinize pişman olursunuz. (Hucûrât 6).

Fâsık Ne Demek?

Fâsık kelime anlamı olarak, Allah’ın emir ve yasaklarına uymayan, haram olduğunu bildiği halde bu günahları işleyen kişiler için kullanılan bir sözcüktür. Cümle içerisinde dini açıdan farklı yerlerde kullanılabilir. Fâsık kelimesi ‘sapkın, günah işleyen ve Allah’ın emirlerine riayet etmeyen ve tanımayan’ anlamlarını taşır.

Fâsık kelimesi Türk Dil Kurumu’na (TDK) göre ise ‘Kötülük eden, fesatçı, güvenilmez’ anlamları taşır. Dini anlamının dışında bu şekilde de Müslüman dünyasında cümle içerisinde kullanılabilmektedir. Daha çok Allah’ın emirlerine uymayan ve riayet etmeyen kişiler için kullanılan bir kelime olarak öne çıkmaktadır.

Câhiliye döneminde de oldukça kullanılan Fâsık kelimesi, Kur’ân-ı Kerîm’de yaklaşık 37 yerde geçmektedir. Bazı âyetlerde Yahudi, Hıristiyan müşrikler ve münafıklardan söz edilirken çoğunun fâsık olduğu bildirilir. Âyetlerde belirtildiğine göre Allah fâsıklardan razı olmaz, yaptıkları malî hayırları kabul etmez ve kendilerini hidayete erdirmez; onları dünyada cezalandırdığı gibi âhirette de cehennemle cezalandırır.

Fâsık ve Fısk kelimeleri hadislerde ve sahâbelerin sözlerinde de geçmektedir.

Ayetin Nüzul (iniş) Sebebi?

Mufessirlerden birçoğu bu âyet-i kerimenin el-Velîd ibn Ukbe ibn Ebî Muayt için indirildiğini zikrederler.

İbn İshâk şöyle rivayet ediyor:

Mustalik oğulları Müslüman olduktan sonra Rasûlullah (s.a.v.), zekâtlarını toplamak ve teslim almak üzere el-Velîd ibn Ukbe ibn Ebî Muayt’ı gönderdi. Velîd’in kendilerine zekât memuru olarak gelmekte olduğunu duyunca Mustalik oğulları, onu karşılamaya çıktılar.

Velîd, onların topraklarına vardığında, herhangi bir nedenle veya bir rivayete göre öldürmeye geliyorlar diye korkuya kapıldı ve kabile halkını ziyaret etmeden Medine’ye döndü ve Peygamber Efendimize zekatı vermeyi reddettiklerini ve hatta kendisini öldürmeye kalkıştıklarını haber verdi.

Müslümanlar zekâtı kabul etmeyen ve zekât memurunu öldürmeye kalkışan Mustalik oğulları ile savaş konusunu açıkça konuşmaya başladılar da bu düşünce Müslümanlar arasında yayıldı. Peygamber Efendimiz de bunu duyunca çok kızdı ve bu insanları cezalandırmak için bir birlik göndermeye niyetlenmişti ki, Mustalik oğullarından bir elçi heyeti Medine’ye çıkageldi ve:

“Ey Allah’ın elçisi, bize göndermiş olduğun elçinin gelmekte olduğunu duyunca onu karşılamaya çıktık. Niyetimiz ona ikramda bulunmak ve zekâtımızı kendisine vermekti. Bizi görünce geri dönüp hızla kaçtı. Bize gelen habere göre Allah’ın Rasûlu’ne, kendisini öldürmek üzere karşı çıktığımızı söylemiş. Allah’a yemin ederiz ki onu öldürmek için gelmedik.” dediler.

Bunun üzerine Allah Tealâ el-Velîd hakkında ve Mustalik oğulları hakkında “Ey İman edenler, bir fâsık size bir haber getirdiği zaman onu iyice araştırın…” (Hucurât 6) âyet-i kerimesini indirdi. (İbn Hişâm, es-Sîretu’n-Nebeviyye, Mısır 1375 / 1955, 11,296)

Birçok rivayetlerde anlatımda küçük farklar olmakla birlikte konu bütünü aynıdır. Ahmed ibn Hanbel’in rivayetinde ise Hazreti Peygamber, Mustalik oğulları Medine’ye geldiklerinde “Zekâtı vermedin ve elçimi öldürmek istedin, öyle mi?” diye sordu.

Mustalik oğulları heyetinden Haris ibn Dırâr; “Hayır, seni hak ile gönderene yemin ederim ki onu görmedim ve bana gelmedi. Rasûlullah’ın elçisinin bana gelmemesi durumu karşısında O’na yönelip gelmemin bir tek sebebi vardır ki o da Allah’tan ve Rasûlu’nden bir öfkenin sadır olmasından korkmuş olmamdır.” dedi.

Râvî der ki: İşte bunun üzerine “Ve Allah Alîm’dir, Hakîm’dir.”e kadar olmak üzere “Ey iman etmiş olanlar, eğer bir fasık size bir haber getirirse onu iyice araştırın…” âyet-i kerimeleri nazil oldu. (Ahmed ibn Hanbel, Musned, IV, 279)

Ayette anlatılmak istenen mânâ nedir?

Kuran ayetlerinin her asra baktığı gibi günümüze de işaret ettiği önemli uyarıları ve telkinleri vardır. Yaşadığımız zamanda birçok haber vasıtaları gelişmiş ve çeşitlenmiştir. Dolayısıyla haberi üreten kaynak veya haberi bize ileten kişi veya kurum, kişiyi veya kamuoyunu rahatlıkla yönlendirebilmektedir. Aşırı bilgi ve haber kaynağının olduğu günümüzde siyahı beyazdan ayıramayacak kadar bulanıklık söz konusu olabilir.

Ayette geçtiği gibi Müslümanlar duydukları haber ve bilgilere karşı ortak bir şuura ve tavra sahip olmalıdır. Her şeyden önce gelen haberleri hemen kabul etmemesi ve doğruluğunu etraflıca araştırarak gerçek bilgiye ulaşmaya çalışması gerekir.

Bir söze değer katan bazı özellikler vardır. Bunlardan bazıları, “Kim söylemiş? Kime söylemiş? Niçin söylemiş? Ne Zaman ve Ne makamda söylemiş?” şeklindeki soruların cevaplarıdır. Müslüman olarak, söylenen söz veya gelen haberlerde bu gibi kriterlerle haberin gerçekliği araştırılarak ona göre davranılması ve olası, geri dönülemeyen yanlışlara düşülmemesi gereklidir.

Ayette geçtiği şekliyle, doğruluğundan emin olunmayan haberler nedeniyle meydana gelen fitne, daha sonra gerçek ortaya çıksa da bilmeyerek de fenalığa ve kötülüğe sebebiyet verebilir. Bu durum bir kişi için geçerli olduğu gibi bir topluluk veya kavim için dahi geçerlidir.

Bu durumda bizim ölçümüz İslâm ahlâkı olmalı ve Rasulü Ekrem Efendimiz s.a.v.’in gösterdiği yol üzere yürümeye gayret etmek, elimizden ve dilimizden insanlara zarar gelmemesine çalışmak, bizi yönlendirmeye, galeyana getirmeye çalışanlara karşı da ferasetli olmak lazımdır.

İlgili Diğer Konular 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün