Biyografi

Tevfik Fikret Kimdir? Kısaca Hayatı ve Biyografisi

Servet-i Fünun şairlerinden, Türk şiirinde yeni ufuklar açan Tevfik Fikret kimdir? Kısaca Hayatı ve Edebi Kişiliği ve biyografisi

Servet-i Fünun şairlerinden, Türk şiirinde yeni ufuklar açan Tevfik Fikret kimdir? Kısaca Hayatı ve Edebi Kişiliği ve biyografisi. Tevfik Fikret nereli, kaç yaşında ve nasıl öldü, nerede ve ne zaman doğdu? Tevfik Fikret fikir akımı ve şiir anlayışı nedir?

19 Ağustos 1915 yılında henüz 47 yaşında aramızdan ayrılan Tevfik Fikret’in şiirleri ve tüm edebi eserleri merak ediliyor. Tevfik Fikret, şiirleriyle ve eserleriyle vefatının 107. yılında anılıyor. Osmanlı’nın son döneminde yaşayan, batılı anlamda şiiri, Türk Edebiyatına kazandırmış Tevfik Fikret, edebiyatta batılılaşmanın öncüleri arasında gösterilir. Servet-i Fünun şairlerinden biridir.  İşte Tevfik Fikret’in hayatından detaylar ve bilgiler…

İşte Türk edebiyatının önemli yazar ve şairlerinden Tevfik Fikret kimdir? Edebiyatçı kişiliği ve en önemli eserleri nelerdir?

Tevfik Fikret Kimdir?

(24 Aralık 1867 – 19 Ağustos 1915)

Tevfik Fikret, 24 Aralık 1867 tarihinde İstanbul’’un Kadırga semtinde dünyaya geldi. Asıl adı Mehmet Tevfik’tir. Babası Hüseyin Efendi, o yıllarda İstanbul’da belediye meclis üyesi ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünde memur olmuştu. Annesi Hacı Hatice Refia Hanım, 1822’deki Yunan ayaklanmasında kimsesiz kalıp Osmanlılara sığınmış ve Müslüman olmuş iki Sakızlı Rum çocuğunun kızı idi. Mehmed Tevfik’in Sıdıka adlı bir kız kardeşi ve Şevki isminde bir de erkek kardeşi vardı.

1879 yılında Tevfik Fikret, henüz çocuk yaşta iken, annesi Hacı Hatice Refia Hanım, Hac ziyaretinden dönüşünde kolera nedeniyle ölümü üzerine 12 yaşında öksüz kalmıştı. Tevfik Fikret ve kardeşlerini, yengesi ve anneannesi yetiştirdi.

Öğrenim Hayatı

Çocuk yaşta annesinin ölümü, onu hayatı boyunca etkilemişti. Ortaöğrenimini önce Aksaray’daki Mahmudiye Valide Rüştiyesi’nde, sonra da İstanbul’daki Galatasaray Sultanisinde yaptı. Burada dönemin önemli edebiyatçılarından Recaizade Ekrem’in ve Muallim Feyzi gibi seçkin öğretmenlerin öğrencisi oldu. Galatasaray Sultanisindeki öğrenimi hayatında bir dönüm noktası oldu. Okul dönemindeki öğretmenlerinin teşviki ile Nazmi mahlasıyla yazdığı ilk gazel tarzında bir şiir, Tercüman-ı Hakikat’te yayımlandı.

1888’de Galatasaray Lisesi’ni (Mekteb-i Sultani) birincilikle bitirdi ve daha sonra Hariciye Nezareti İstişare Odası’nda (Dışişleri Bakanlığı Enformasyon Dairesi), kâtip olarak göreve başladı. Yeterince çalışmadan para aldığı gerekçesiyle kendi isteğiyle buradan ayrıldı. Mehmet Tevfik’in bu dürüst kişiliği hayatı boyunca farklı zamanlarda ortaya çıkacak ve yaşamını etkileyecekti.

1890 yılında Trabzon Valisi olacak dayısı Mustafa Bey’in 15 yaşındaki kızı Nâzime Hanım ile evlendi ve dayısının evine yerleşti.

Bir süredir şiir yazma konusunda suskun olan Mehmet Fikret, yazar ve şair ve aynı zamanda Peyami Safa’nın babası İsmail Safa’nın yönettiği Mirsad dergisinde “Bahar” şiirini yayımlayarak suskunluğu bozdu; aynı yıl Mirsad’da 18 şiiri daha yayımlandı. 1891’de Mirsad dergisinin açtığı şiir yarışmasında birinciliği kazanınca, edebiyat çevrelerinin dikkatini çekti ve ününü arttırdı.

Memurluk Hayatı

1892’de Galatasaray Lisesi’ne (Mekteb-i Sultani) Türkçe öğretmeni olarak atandı ve 1894’te Hüseyin Kâzım Kadri (1870-1934) ve Ali Ekrem Bolayır’la (1867-1937) birlikte Malûmat dergisini çıkartmaya başladı.

1895’te hükümetin bütçede kısıntıya gitmesi gerekçesiyle memur maaşlarının yüzde onunu kesmesine tepki olarak Galatasaray’daki görevinden istifa ederek inzivaya çekildi.

Servet-i Fünun Görevi

1895’te dönemin önemli edebiyatçılarından Recaizade Ekrem, Mehmet Fikret’i bir bilim dergisi olan Servet-i Fünun’un sahibi Ahmet İhsan ile tanıştırdı ve onları dergiyi bir edebiyat dergisi haline getirmeye ikna etti. 1896 yılında Servet-i Fünun Dergisinin Yazı İşleri Müdürlüğü görevine getirildi. Servet-i Fünun Dergisi, Tevfik Fikret yönetiminde çıkmaya başladığı 256. sayıdan itibaren bir edebiyat dergisi haline geldi. Aynı yıl Türkçe öğretmeni olarak Robert Kolejine girdi ve bu görevi ölümüne dek sürdürmüştü.

Bu yıllarda sanat yaşamının en verimli devresini yaşamakta olan şair, okul dışında kalan tüm zamanını dergiye veriyor, şiirlerini “Mehmed Tevfik” yerine “Tevfik Fikret” olarak yayımlamaya başlamıştı. 1895 yılının Haziran ayında oğlu Haluk doğdu.

1897 Osmanlı-Yunan Savaşı’nda Türkler’in büyük bir zafer kazanmasından etkilenerek kahramanlık ve zafer şiirleri yazdı. “Yenişehir Gazilerine” isimli şiirinde dünyaya meydan okudu. O günlerde dostu İsmail Safa’nın evinde okuduğu Abdülhamit karşıtı bir şiiri, gözaltına alınmasına neden oldu ve evi arandı, ancak söz konusu şiir bulunamayınca birkaç gün sonra serbest kaldı.

1900’da Rübab-ı Şikeste (Kırık Saz) eserinde toplumsal sorunlara ağırlık veren şiirlerin yanı sıra günlük konuşma diline yakın yazdığı şiirleriyle ön plana çıktı.

3 Mart 1902’de yazıldığı bilinen ve İstanbul’u ahlaksızlıkla suçlayıp lanetlediği ünlü “Sis” şiirini İstanbul’un sisler altında olduğu bir günde yazdı.

Bu dönemde üst üste gelen olumsuzluklar Tevfik Fikret’i çok yıpratmıştı. Serveti-i Fünûn’un kapanması, yönetimin uyguladığı baskıdan duyduğu karamsarlık, arkadaşları Hüseyin Siret ve İsmail Safa’nın sürgüne gönderilmesi, 1902’de kız kardeşi Sıdıka’nın vefatı, görünürde bir sebep yokken babasının Irak’a sürülmesi ve 1905’te babasını da orada kaybetmesi, Müftüoğlu Ahmed Hikmet’in kardeşi Refik Bey’le evli olan kız kardeşinin beklenmedik ölümü Tevfik Fikret’in ıstıraplarının daha da artmasına yol açtı.

Aşiyan

1906’da sıkıntılar içinde ve inzivaya çekilme düşüncesiyle Robert Koleji’nin yanında ev yaptırıp “Aşiyan” adını veren Tevfik Fikret, eşi ve oğlu Haluk ile birlikte buraya yerleşti.

Artık sadece Robert Kolej’de öğretmenlikle meşguldü. Ricası üzerine Servet-i Fünun’un yönetimini Hüseyin Cahit üstlenmişti. Birkaç ay sonra Servet-i Fünun, Hüseyin Cahit’in Fransız İhtilali üzerine bir çevirisi yüzünden kapatıldı ve grup tamamen dağıldı.

1908 yılında Tevfik Fikret, Servet-i Fünun dergisi başyazarı Hüseyin Cahit ve Hüseyin Kazım Kadri ile birlikte “Tanin” gazetesini kurdu. Hüseyin Cahit Bey’in yönettiği gazete, zamanla İttihat ve Terakki Partisi’nin yayın organı haline gelmesi ve İttihatçıların fikirlerini savunup siyasal hayatı etkilemesi üzerine Tevfik Fikret ve Kazım Kadri gazeteden ayrıldı.

23 Temmuz 1908 yılında Meşrutiyet’in ilanı, Tevfik Fikret’in inzivadan çıkmasını sağladı. Selânik’teki İttihat ve Terakki yönetiminin isteği üzerine Meşrutiyet’in ilanından 13 gün önce “Millet Şarkısı” adlı marşı yazmıştı. Devrimin habercisi olan bu marş elden ele dolaştı. Meşrutiyet’in ilanından sonra “Rücu (Geri Alış)” adlı şiirini yazarak İstanbul’a savurduğu lanetleri geri aldı.

Ünlü şair, 1912 yılında, Trablusgarp Savaşı nedeniyle Meclisin feshedilmesine karşı öfkesini “Doksanbeşe Doğru” adlı şiirinde ifade etti. Bu şiiri, Nüzhet Sabit’in çıkardığı Vazife Dergisinde yayımlandı. Şiirinde meclisin kapatılmasını, 36 yıl önce II. Abdülhamit’in meclisi kapatmasına benzetiyordu ve sadece padişahı değil, İttihat ve Terakki’yi de son derece sert biçimde eleştirmekte idi.

Eleştirilerini İttihat ve Terakki yöneticilerine, devrin yolsuzluklarına, soyguncu ve vurgunculara karşı dile getirdiği ‘Yağma Sofrası’ anlamına gelen, meşhur “Han-ı Yağma” şiiriyle ifade etti ve ayrıca yanlış bir kararla I. Dünya Savaşı’na girilmesini yeren “Sancak Şerif Huzurunda” şiirleriyle devam etti.

Han-ı Yağma  (Tevfik Fikret)

Bu sofracık, efendiler, ki -iltikama muntazır
Huzurunuzda titriyor- şu milletin hayatıdır;
Şu milletin ki muztarib, şu milletin ki muhtazır,
Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun, hapır hapır.

Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı zi-safa sizin;
Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin!

1914’de Hece ölçüsü ve sade bir dille, kısa dizelerden oluşan, dolaysız bir anlatım içeren çocuklar için yazdığı şiirlerini bir araya getirdiği “Şermin” isimli eserini yayımladı. Kitaba, genç yaşta ölen kız kardeşi Sıdıka’nın kızı ve eğitimci Mustafa Satı Bey’in kurduğu Yuva adlı okulun öğrencileri ilham vermişti.

Tevfik Fikret manzum öykü biçiminde kaleme aldığı eserlerinde aruz ölçüsünü başarıyla kullanıp konuşma diline yaklaştırdı.

Dünya görüşü, dönemin koşullarını aştığı ünlü şair, hayatı boyunca özgürlük ve eşitliğe inandı. Sınıfsal farklar ve çıkarlara dayalı yönetimi eleştirdi, insana büyük değer ve önem verdi. İnsanın üstünlüğüne ve sezgi gücüne inanmıştı.

Rübâb-ı Şikeste Ne Demek?

Rübâb-ı Şikeste, melankolik duyarlılığı baskın bir sanatçının, hayattan kaçan (merdüm-girîz) ve yaşadığı hayatı beğenmeyen bir modern bireyin depresyonunun bir nevi izdüşümünü simgelemektedir. Tevfik Fikret’in kaleme aldığı bu eser, insana ve doğaya dair konuları dönemin yazın üslubuyla harmanlamış bir eserdir.

Tevfik Fikret adıyla 2017 yılında Akçağ Yayınları tarafından yayımlanan çalışmadan sonra şairin tüm şiirleri, Halûk’un Defteri, Şermin, Rübâb’ın Cevabı ve Diğer Şiirleri adıyla bir araya getirilmiştir. Böylelikle Tevfik Fikret’in “Bütün Şiirleri”, iki ayrı çalışmayla okuyucuyla buluşturulmuştur.

Mehmet Akif ile Tevfik Fikret kavgası

İttihâd-ı İslâm taraftarı Mehmed Âkif (Ersoy), 1914’te yayımladığı Süleymaniye Kürsüsü’nde, edebiyat çevrelerinde elden ele dolaşan “Târîh-i Kadîm” manzumesi sebebiyle Tevfik Fikret için, tahkir edici diğer sözlerle birlikte “zangoç” tabirini kullanmıştı. Bunun üzerine Tevfik Fikret, 14 Kasım 1914’te kaleme aldığı Tarihi Kadim’e Zeyl (Eski Tarihe Ek) adlı ünlü şiiriyle Mehmet Akif’e yanıt vermişti.

Oldukça provakatif  olan bu şiir günümüzde de Mehmet Akif ve Tevfik Fikret tartışmalarında etkili olmuştur. Mehmet Akif ile Tevfik Fikret kavgasının özü bu şiirdir.

Son Yılları ve Vefatı

Zorluk ve sıkıntılarla geçen bir hayat sonrası yakalandığı ağır şeker hastalığı nedeniyle kolundan olduğu ameliyat sonrası 19 Ağustos 1915’te Aşiyan’da 47 yaşında hayatını kaybetti.

Tevfik Fikret, kayınpederi Mustafa Efendi’ye Aşiyan’daki evinin bahçesine gömülmeyi vasiyet etmişti. Ancak Aşiyan’ın sonradan kimin eline geçeceği konusundaki şüphe ve endişeler nedeniyle Eyüp’teki aile mezarlığına gömüldü.

Aşiyan Müzesi

Ünlü şair Tevfik Fikret’in 1906-1915 yılları arasında yaşadığı Aşiyan’daki evi; 1940 yılında eşi Nazime Hanım’dan İstanbul Belediyesi tarafından satın alınarak, 1945 yılında Edebiyat-ı Cedide Müzesi olarak açıldı. Tevfik Fikret’in mezarı, 1945’te müze yapılan evine 24 Aralık 1961’de getirildi. Bu tarihten sonra müze “Aşiyan Müzesi” adını almıştır.

Şehzade Abdülmecit Efendinin, Tevfik Fikret`in “Sis” şiirinden esinlenerek yaptığı ünlü Sis tablosu da burada sergilenmektedir.

Tevfik Fikret’in, vefatına yakın günlerde sık sık Aşiyan’a gelen, şairle yakın dostluk kurup portrelerini yapan Mihri Müşfik Hanım, ölümünden hemen sonra Tevfik Fikret’in yüzünün ve sağ elinin kalıbını almıştır. Bu, Türkiye’de bilimsel olarak hazırlanan ilk maske çalışmasıdır.

Edebi Kişiliği

Tevfik Fikret, şiirlerini genellikle serbest nazıma (serbest müstezat) yakın yazıyor ve toplumu ve sorunlarını anlatmaya çalışıyordu. Kendisinden sonra gelen kuşaklardan Yahya Kemal’den Nazım Hikmet’e kadar bir çok edebiyatçıyı bu yöndeki anlatımı ile etkilemiştir. Tevfik Fikret’in ilk şiir denemeleri divan edebiyatı tarzındadır.

Etkilendiği akım diğer adıyla şiirde gerçekçilik olarak da bilinen parnasizm akımıdır. Tevfik Fikret Servet-i Fünun edebiyat döneminin en önemli temsilcisidir. Parnasizm batı edebiyatı akımları içinde yer alır. 19. yüzyılda ortaya çıkan bu akım realizm akımının şiirdeki yansımasıdır.

Tevfik Fikret’in dönemin yönetimini ve düzeni eleştirdiği şiirlerin başında da 3 Mart 1902’de yazıldığı bilinen “Sis” şiiri gelir. Osmanlı yönetim düzenine ve Abdülhamit’in baskıcı uygulamalarına açık ve sert eleştiriler içeren şiir ancak Meşrutiyet ilanından sonra 1908’de Tanin

Dergisi’nin ilk sayısında yayımlanmıştır.

Bütün çalışmalarında titiz bir sanatkâr karakteri gösteren Tevfik Fikret, Halûk’un Defteri’ni kendi el yazısıyla bastırdığı gibi şiirleri arasına da birtakım desenler çizmiştir. Ayrıca portre, natürmort ve peyzaj tablolarıyla oldukça başarılı bir yağlı boya ressamıdır.

Tevfik Fikret, 19. yüzyılın son döneminden itibaren Tanzimat ruhuyla yetişen ve o ruhun edebiyatımıza kazandırmaya çalıştığı yeni değer yargılarıyla beslenen yenilikçi ve değişimci zihniyetin bir devamı olarak yüzyılın sonlarına doğru Türk edebiyatında adını duyurmaya başarmış bir sanatçıdır.

Tevfik Fikret ve oğlu Haluk

1895 yılında doğan Haluk ismindeki oğlunu, iyi bir eğitim alması ve vatana millete faydalı bir birey olması için 1909 yılında on dört yaşında, elektrik mühendisliği eğitimi alması için İskoçya’nın Glasgow kentine gönderdi.

Oğlunun ileride milleti bilgisiyle aydınlatacak faydalı bir birey olması arzusunu “Halûk’un Vedâı” ve “Promete” adlı şiirlerinde dile getirmişti.

Ne var ki Haluk, yanına yerleştirildiği Hristiyan ailenin etkisi ile din değiştirip Hristiyanlığı seçti ve babasının düşlediğinden çok farklı bir hayat sürdü. 1913 yılında Amerika’ya gidip ailesine izini kaybettirdi, 1916’da Michigan Üniversitesinde makine mühendisliğinden mezun oldu.

Haluk, babası öldüğü sırada ABD’de idi ve I. Dünya savaşının yaşandığı günlerdi. Haluk din değiştirmiş ve Hristiyanlık dinine girmiş, hatta Protestan Kilisesinde bir papaz olmuştu.

Şeker hastalığından dolayı çok zor günler geçiren ve hatta kolu bile kesilen babasının cenazesine bile gelemedi. Annesi Nazime hanım büyük bir yoksulluğa düştü. Tevfik Fikret öldüğünde 47, Haluk ise 21 yaşındaydı.

Tam adıyla Hüseyin Halûk Fikret, tekrar ülkesine dönmedi, 1943 yılından sonra kendisini dine verip rahip oldu ve 1965 yılında ABD Orlando’da, Park Lake şehrinin Presbiteryen Kilisesi rahibi iken 72 yaşında kanserden hayatını kaybetti.

Atatürk ve Tevfik Fikret

Ankara Çankaya’da, Atatürk ile birlikte konunun edebiyat olduğu sofrada bulunanlardan biri Tevfik Fikret’in iyi şair olmadığını söylemesi üzerine Atatürk’ün tepkisini şöyle ifade eder:

‘Efendim, efendim, anlamadım, ne dediniz? Fikret büyük bir şair değil miydi? ‘Milyonla barındırdığın ecdad arasından/Kaç nasiye vardır çıkacak pak ü dırahşan. O, karanlıklar içinde bir nur gören ve halkı o nura doğru götürmeye çalışan Fikret bu feryadı koparırken sizler nerelerdeydiniz? Niçin içinizden kimse onun gibi feryat etmedi? Ben Fikret’e yetişemedim, onun sohbetinden istifade edemedim Kendimi bedbaht sayarım. Fakat onun bütün eserlerini okudum, birçoğu da ezberimdedir. O hem büyük şair, hem de büyük insandır. Efendiler! Zaten parmakla gösterilecek kadar az olan büyük adamlarımızı küçültmeye kalkışmayalım.’

Yine bir gün Çankaya sofrasında Tevfik Fikret üzerine konuşulurken Atatürk birdenbire gürler:

‘Siz Fikret’i konuşacak adamlar değilsiniz. O kimdir biliyor musunuz? Onu iyi tanıyanlar benim bugün ne yapmak istediğimi kavrayacak kimselerdir.’ demiştir.

Eserleri

  • Rübab-ı Şikeste (Kırık Saz) (1900)
  • Tarih-i Kadim (1905)
  • Sabah Olursa (1905)
  • Mâzî-Âtî (1906)
  • Bir Lahza-i Teahhur (1906)
  • Haluk’un Defteri -Tevfik Fikret’in ikinci şiir kitabı (1911)
  • Rubabın Cevabı (1911)
  • Şermin (1914)
  • Hasta Çocuk
  • Sis (1902)
  • Millet Şarkısı (1908)
  • Doksan Beş’e Doğru
  • Han-ı yağma
  • Balıkçılar
  • Haluk’un çocukluğu
  • Rübab-ı cevab
  • Bir İçim Su

Benzer Konular 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün