Namaz

Namaz Nedir? Namazın Önemi, Neden Namaz Kılıyoruz?

Namaz nedir? Önemi ve fazileti, Namazın faydaları nelerdir? Niçin ve Ne zaman Namaz kılınır? Namaz hakkında bilmemiz gereken tüm bilgiler…

Namaz nedir? Namazın Kıymeti ve Önemi Nedir? Namazın fazileti ve faydaları nelerdir? Niçin ve Ne zaman Namaz kılınır? İslam’ın 5 şartından namaz hakkında bilmemiz gereken tüm bilgiler…

Namaz Ne Demek?

İslâm dininde Müslümanlar üzerine, belli kural ve vakitlerde günde beş vakit kılınması farz olunmuş ve İslâm’ın beş şartından biri olan bir ibadettir. Namaz ibadeti, Allahü Teala’nın her Müslümana farz kıldığı, farziyeti ayet ve hadislerle sabit olan kutsal bir ibadettir.

Kelime anlamı Arapça’da “Dua etmek, sığınmak, yalvarmak, tazim etmek, övmek” gibi anlamlara gelen Namaz kelimesinin Arapça karşılığı “Salat”dır.

Türkçe’ye namaz olarak tercüme edilen salât, Arapça’da “duâ etmek, övmek, tâzim etmek” gibi anlamlara gelir. Yüce Allah namazı elli vakit olarak farz kılmış, Miraç’ta sonra onu bir gün ve gecede yani 24 saatte beş vakte indirmiştir. Namaz, fiiliyatta beş olmakla birlikte mizanda ellidir.

Namazın Arapça karşılığı “Salat”dır. Salat lügatta kelime anlamı olarak: “Dua etmek, sığınmak, yalvarmak” gibi manâlara gelir.

Hz. Adem (Aleyhisselam) beri, her dinde Namaz ibadetinin olduğu bilinmektedir. Beş vakit namaz Peygamber Efendimize ve ümmetine Miraç Gecesi’nde farz kılınmıştır.

Namaz Nedir? Namazın Tarifi

Mü’minin Miracı olan Namaz, imanın alameti, kalbin nurudur, ruhun kuvvetidir.

İslâm dininde Allah’a ve Peygamberine imandan sonra verilen ilk emir namaz emri olmuştur. Kur’an-ı Kerim’in yüzden fazla ayetinde namazdan bahsedilmiştir. Dolayısıyla Namaz ibadeti İslâmın beş şartından ikincisi olarak zikredilmiştir.

Namaz ibadeti bugünkü şekliyle Peygamberimiz Efendimiz Hz. Muhammed (sallalahu aleyhi vessellem) tarafından öğretilmiş ve kesin şeklini almıştır.

Nitekim Yüce Allah Peygamber Efendimiz’e Taha suresinde şöyle buyurur;

“Ve ehline (ailene ve etrafındakilere) namazı emret ve onun üzerinde (namazda) sabırlı ol. Senden rızık istemiyoruz. Seni, Biz rızıklandırırız. Akibet (en güzel sonuç) takva sahiplerinindir.” (Taha Suresi 132)

Yine Taha Suresi başka bir Ayet-i Kerime’de;

“Şüphe yok ki ben Allah’ım. Benden başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde bana ibadet et ve beni anmak için namaz kıl.” (Taha Suresi 14)

Namazın belli vakitlerde kılınmasının farz olduğu ise şu Ayet-i Kerime ile bildirilmiştir;

“Böylece namazı bitirdiğiniz zaman, artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken (yatarken), (devamlı) Allah’ı zikredin! Daha sonra güvenliğe kavuştuğunuz zaman, namazı erkânıyla kılın. Muhakkak ki namaz, mü’minlerin üzerine, “vakitleri belirlenmiş bir farz” olmuştur.” (Nisa Suresi 103)

 Namazda ruhun ve kalbin ve aklın büyük bir rahatı vardır.

(Risale-i Nur / Sözler)

Namazın Önemi Nedir?

Risale-i Nur’dan Namaz’a dair kısa bölümler

İnsanın vazife-i fıtriyesi; taallümle tekemmüldür, dua ile ubudiyettir. Yani;

“Kimin merhametiyle böyle hâkimane idare olunuyorum? Kimin keremiyle böyle müşfikane terbiye olunuyorum? Nasıl birisinin lütuflarıyla böyle nazeninane besleniyorum ve idare ediliyorum” bilmektir. Ve binden ancak birisine eli yetişmediği hacatına dair Kadı-ül Hacat’a lisan-ı acz ve fakr ile yalvarmaktır ve istemek ve dua etmektir. Yani aczin ve fakrın cenahlarıyla makam-ı a’alâ-yı ubudiyete uçmaktır. (Yirmi Üçüncü Söz)

Namazın manası, Cenab-ı Hakk’ı tesbih ve ta’zim ve şükürdür.

  • Yani, celaline karşı kavlen ve fiilen “Sübhanallah” deyip takdis etmek.
  • Hem kemaline karşı, lafzan ve amelen “Allahü Ekber” deyip ta’zim etmek.
  • Hem cemaline karşı, kalben ve lisanen ve bedenen “Elhamdülillah” deyip şükretmektir.

Demek tesbih, tekbir ve hamd, namazın çekirdekleri hükmündedir.

Ondandır ki, namazın harekât ve ezkârında, bu üç şey her tarafında bulunuyorlar. Hem ondandır ki, namazdan sonra, namazın mânâsını tekid ve takviye için, şu kelimât-ı mübareke, otuz üç defa tekrar edilir; namazın mânâsı şu mücmel hülâsalarla tekid edilir. (Dokuzuncu Söz)

Yirmi Birinci Söz / Beşinci İkaz

Ey dünyaperest nefsim! Acaba ibadetteki füturun ve namazdaki kusurun meşâgıl-i dünyeviyenin kesretinden midir veyahut derd-i maişetin meşgalesiyle vakit bulamadığından mıdır? Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki bütün vaktini ona sarf ediyorsun?

Sen istidat cihetiyle bütün hayvânâtın fevkinde olduğunu ve hayat-ı dünyeviyenin levâzımâtını tedarikte iktidar cihetiyle bir serçe kuşuna yetişemediğini biliyorsun. Bundan neden anlamıyorsun ki, vazife-i asliyen hayvan gibi çabalamak değil, belki hakikî bir insan gibi hakikî bir hayat-ı daime için sa’y etmektir.

Bununla beraber, meşâgıl-i dünyeviye dediğin, çoğu sana ait olmayan ve fuzulî bir surette karıştığın ve karıştırdığın mâlâyâni meşgalelerdir. En elzemini bırakıp, güya binler sene ömrün var gibi, en lüzumsuz malûmatla vakit geçiriyorsun.

Meselâ “Zuhal’in etrafındaki halkaların keyfiyeti nasıldır?” ve “Amerika tavukları ne kadardır?” gibi kıymetsiz şeylerle, kıymettar vaktini geçiriyorsun. Güya kozmoğrafya ilminden ve istatistikçi fenninden bir kemâl alıyorsun!

Eğer desen, “Beni namazdan ve ibadetten alıkoyan ve fütur veren öyle lüzumsuz şeyler değil, belki derd-i maişetin zarurî işleridir.” Öyle ise, ben de sana derim ki:

Eğer yüz kuruş bir gündelikle çalışsan, sonra biri gelse, dese ki: “Gel, on dakika kadar şurayı kaz; yüz lira kıymetinde bir pırlanta ve bir zümrüt bulacaksın.”

Sen ona “Yok, gelmem. Çünkü on kuruş gündeliğimden kesilecek, nafakam azalacak” desen, ne kadar divanece bir bahane olduğunu elbette bilirsin. (Yirmi Birinci Söz)

Elhasıl:

Ey nefis! Bil ki, dünkü gün senin elinden çıktı. Yarın ise, senin elinde senet yok ki ona mâliksin. Öyle ise, hakikî ömrünü, bulunduğun gün bil; lâakal günün bir saatini, ihtiyat akçesi gibi, hakikî istikbal için teşkil olunan bir sandukça-i uhreviye olan bir mescide veya bir seccadeye at.

Hem bil ki, her yeni gün, sana, hem herkese bir yeni âlemin kapısıdır. Eğer namaz kılmazsan, senin o günkü âlemin zulümatlı ve perişan bir halde gider, senin aleyhinde âlem-i misalde şehadet eder. Zira herkesin, her günde, şu âlemden bir mahsus âlemi var.

Hem o âlemin keyfiyeti, o adamın kalbine ve ameline tâbidir. Nasıl ki, âyinende görünen muhteşem bir saray, âyinenin rengine bakar. Siyah ise siyah görünür; kırmızı ise kırmızı görünür. Hem onun keyfiyetine bakar. O âyine şişesi düzgünse, sarayı güzel gösterir. Düzgün değilse çirkin gösterir.

En nazik şeyleri kaba gösterdiği misillü, sen kalbinle, aklınla, amelinle, gönlünle, kendi âleminin şeklini değiştirirsin. Ya aleyhinde, ya lehinde şehadet ettirebilirsin.

Eğer namazı kılsan, o namazınla o âlemin Sâni-i Zülcelâline müteveccih olsan, birden, sana bakan âlemin tenevvür eder. Adeta namazın bir elektrik lâmbası ve namaza niyetin onun düğmesine dokunması gibi, o âlemin zulümâtını dağıtır ve o hercümerc-i dünyeviyedeki karma karışık perişaniyet içindeki tebeddülât ve harekât, hikmetli bir intizam ve mânidar bir kitabet-i kudret olduğunu gösterir. (Yirmi Birinci Söz)




Nukteler.com Facebook’ta

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün