NüktelerSözler

Nükteli Sözler, Anlamlı En Güzel Nükteler

Ünlü düşünürlerden en güzel nükteler, nükteli sözler, anlamlı, kısa ve uzun sözler, hazır cevaplar

Nükteli Sözler, Anlamlı En Güzel Nükteler, Ünlü düşünürlerden muhteşem nükteler, sözler, anlamlı, kısa ve uzun, özlü sözler, hazır cevaplar

Nükte Ne demek?

Nükte ile süslenmiş, nüktesi olan, belli bir anlam ve mesaj içeriği olan, düşündüren, esprili, Hazırcevap ve nükteli sözler söylemek, meşhur olmuş anlamında kullanılmaktadır.

Nükteli Sözler

Hazır Cevaplar, Nükteli Sözler, Hazır Cevaplar, Kısa Güzel Nükteli Sözler Anlamlı Sözler, Kapak Sözler, Şairlerden özlü sözler, Tarihe geçen hazır cevaplar

Yüksek dağların Başı Dumanlı Olur

Necip Fazıla bir gün üstadım her şeyin iyi hoş da şu sigara da olmasa derler…cevabında kendini anlatır:

-yüksek dağların başı dumanlı olur…

Hastanın Yemeği

Lokman Hekime:

-Hastamıza ne yedirelim? diye sorduklarında, şu cevabı vermiş:

-Acı söz yedirmeyin de, ne yese olur.

Ölüler Çiçek Koklamaz

Amerikalı iş adamı, bir Çinliye alay ederek sormuş:

– Ölüleriniz, mezarlarına koyduğunuz pirinçleri ne zaman yiyecek?

Çinli başını kaldırmadan cevap vermiş:

– Sizin ölüleriniz, koyduğunuz çiçekleri kokladığı zaman.

Yıka da getir

Süleyman Nazif ve Abdülhak Şinasi birlikte yemek yerken, Şinasi garsonu çağırır ve su ister. Şinasinin kirden ve mikroptan eldivenle el sıkacak derecede korktuğunu bilen Süleyman Nazif garsona seslenmeden edemez:

-Oğlum, beyefendinin suyunu yıka da öyle getir.

Susturucu Tedavi – Veteriner

Zamane gençlerinden biri, bir toplantıda Mehmet Akif’i küçük düşürmeye çalışıp:

– Siz baytardınız, değil mi? Demiş.

Akif, istifini bozmadan şu cevabı vermiş:

– Evet, bir yeriniz mi ağrıyordu?

Ne Alırsınız?

Yahya Kemal bir yokuşu çıkıncaya kadar nefes nefese kalır. Yokuşun sonundaki lokantadan bir garson seslenir:

-Buyrun beyim ne alırsınız?

Yahya Kemal tebessümle:

-Evlat, müsaade edersen bir nefes alacağım.

Eşşekliğinden

Doktor Fahrettin Kerim Gökay, bir konferansında içkinin zararlarını anlatıyormuş. Bir ara dinleyicilere sormuş:

– İki kovadan birine rakı, diğerine su doldursak ve bir eşeğin önüne koysak, hangisini içer?

Dinleyenler hep bir ağızdan cevap vermişler:

-Suyu.

Gökay tekrar sormuş:

-Neden?

Dinleyiciler arasındaki Neyzen Tevfik atılmış:

-Eşekliğinden.

Sebebini Sormayalım…

Ahmet Rasim milletvekilliği döneminde bu espriyi Mustafa Kemal’e anlatmış. M. Kemal bunu çok beğenmiş.

Günün birinde Atatürk, Falih Rıfkı ve bazı yakın dostları Atatürk Orman Çiftliğinde bir bahçede rakılı akşam muhabbeti yapıyorlar. O sırada Atatürk az ötede dolasan bir köylü çocuğu yanına çağırarak sormuş:

– Biz ne yapıyoruz?

– Rakı içiyorsunuz.

– Söyle bakalım çucuk, bir eşeğin önüne bir kova su koysalar, bir kova da rakı koysalar, sence hangisini içer?

Çocuk biraz düşündükten sonra “Rakıyı” diye cevap vermiş. Masadakilerle birlikte Atatürk de gülmeye başlıyor ve

– Aman arkadaşlar sebebini sormayalım… Sonra mahcup oluruz, altından kalkamayız! demiş.

Sokrates

Sokrates ve eşi bir türlü iyi geçinemezlermiş. Bir gün eşi Sokrates`e verip veriştirmiş, ağzına geleni söylemiş. Bakmış kocası hiç bir tepki göstermiyor; bir kova suyu alıp başından aşağı boşaltmış.

Sokrat, gayet sakin: – `Bu kadar gök gürültüsünden sonra bir sağanak zaten bekliyordum` demiş.

Sır saklamak

Yavuz Sultan Selim, bir çok Osmanlı Padişahı gibi devletin selameti için sefer hazırlıklarını gizli tutarmış. Bir keresinde vezirlerinden biri ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca, Yavuz ona:

– Sen sır saklamasını bilir misin? diye sormuş.

Vezir, Yavuzdan cevap alacağı ümidiyle:

-Evet hünkarım, bilirim dediğinde, Sultan Yavuz cevabı yapıştırmış:

-Ben de bilirim.

Cennetin Yolu

Hristiyan din adamlarından biri, Ülkemize gelerek küçük bir çocuktan kendisine o şehirdeki kiliseyi göstermesini ister. Kiliseye ulaştıklarında, papaz:

-Aferin çocuğum, der. Yarın buraya gel de, sana cennetin yolunu göstereyim.

Çocuk, papazın niyetini sezerek:

– Siz, kilisenin yolunu dahi bilmiyorsunuz, diye cevap verir. Cennetin yolunu nasıl bileceksiniz ki?

Derdin devasızı…

İbn-i Sinâ’ya:

– Dünyada devâsı olmayan bir dert var mıdır? diye sorduklarında:

– Derdin devâsızı, iyinin kötüye muhtaç olmasıdır, cevabını vermiş.

Şemsiye

Bir şemsiye tamircisi, yazmış olduğu türleri incelemesi için Sheaksper’a gönderdiğinde, ünlü yazarın cevabı şu olur:

Dostum siz şemsiye yapın, hep şemsiye yapın, sadece şemsiye yapın..

Çanakkale içinde

İngiliz garson, Türk müşteriye:

–Çanakkale’de çok askerimizi öldürdüğünüz için sizleri pek sevmeyiz deyince, bizimkinden gayet soğukkanlı bir şekilde şu cevabı almış:

-Orada ne işiniz vardı?

Dünyanın Yüzü

Hastalıktan ötürü gözleri kapanmış olan bir adam, halk şairi Seyraniye:

-Bende dünyayı görecek göz mü kaldı? diye şikayette bulununca, söz eri Seyrani:

-Hiç üzülme dostum demiş. Zaten dünyaya da bakılacak surat kalmadı.

Neyze’nin Nezaketi

Mehmet Âkif, elini yıkadıktan sonra, Neyzen Tevfik‘in kendisine uzattığı havlunun kirini görünce:

-Hayır, diye bağırmış. Elimi daha yeni yıkadım.

Gönülsüz Gönül

Abdülhak Hâmidin evindeki sohbette, konu gençlik ve ihtiyarlıktan açılır. Yaşı geçmiş bir hanım, Abdülhak Hamide döner ve:

-Efendim, gönül kocamaz! der.

Hamid cevap verir:

-Kocamaz ama, kocamış bir vücut içinde oturmak da istemez.

Böyle korunur

Çok değerli olan kütüphanesini millete vakfeden Koca Ragıp Paşa, onların bakımı için tanıdıklarından birini memur tayin eder.

Bir gün ansızın kütüphanesini ziyarete giden Paşa, etrafı ve kitapları toz, toprak içinde bulunca canı çok sıkılır ve belli etmemeye çalışarak:

-Seni tebrik ederim yavrum, der. Gerçekten de gerçekten de emniyetli bir adammışsın. Teslim edilen şeylere hiç el sürmemişsin, âferin!

Velayetin Gördüğü

Fatih Sultan Mehmet, çocukluğunda biraz yaramazlık yapınca, babası olan 2. Murat Han:

-Ne kadar yaramaz bir çocuksun, senden adam olmaz diye çıkışır.

Orada bulunan ve velâyet sırrıyla kalp gözü açık olan Akşemseddin Hazretleri, hafifçe gülümseyerek şöyle der:

-Peder ne der, kader ne der.

Churchill

Churchill, avam kamarasında konuşurken, muhalif partiden bir kadın milletvekili, Churchill` e kızgın kızgın şöyle seslenir:

– `Eğer, karınız olsaydım, kahvenizin içine zehir karıştırırdım.`

Churchill, oldukça sakin kadına döner ve lafı yapıştırır: – `Hanımefendi, eğer karım siz olsaydınız, o kahveyi seve seve içerdim

Çıkmayan Mana

Mehmet Akif, Baytar Mektebinde müdür muavini olarak çalıştığı bir dönemde, muhasebeden gelen bir yazıyı anlayamaz. Yazıyı kaleme alan Salih Efendiyi aratarak yazıda ne demek istediğini sorar:.:

-Salih Efendi iki türlü mana çıksın diye böyle yazdık efendim cevabını verince, Akif dayanamaz ve:

-Hayret doğrusu, der. Biz birini bile çıkartamadık da.

Sokrat ve Biley taşı

Talebelerden biri Sokrat’a sormuş:

-Herkese güzel konuşma dersleri verdiğin ve onlara hitabet sanatını öğrettiğin halde, niçin sen de çıkıp bir konuşma yapmıyorsun?

-Evlat, demiş Sokrat. Bileytaşı keskin değildir amma, en sert demiri bile keskin eder…

Anladığının İspatı

Tanıdıklardan biri, yazdığı romanın müsveddelerini Neyzen Tevfik’e göstererek fikrini sorar:

Neyzen beğenmediğini ifade edince, adam:

-İyi ama, der. Siz hiç roman yazmadınız ki!

Neyzen Tevfik şu cevabı verir:

-Ben yumurtanın tazesini bayatını iyi anlarım. Ama bu güne kadar hiç yumurtlamadım.

Birbirine Bağlı

Hâkim, kaza yaparak birkaç kişinin ölümüne yol açan bir şoförün ehliyetini iptal edince, şoför:

-Aman hakim bey, diye sızlanmış. Benim yaşayabilmem, şoförlük yapmama bağlı.

Hâkim cevap vermiş:

-Başkalarının yaşaması da sizin şoförlük yapmamanıza bağlı.

Akşam Yemeği

Yahya Kemâl, dostlarından birine:

-Bu akşam yemeği benimle yer misin? Diye sorunca, arkadaşı:

-Hay hay! Der. Çok memnun olurum. Hiçbir mazeretim yok!

Yahya Kemal gülümseyerek karşılık verir:

-İyi öyleyse, bu akşam size geliyorum.

Haklı Ölüm

Sokrat ölüme mahkum edildiğinde, eşi:

-Haksız yere öldürüyorsunuz, diye ağlamaya başlayınca,

Sokrat:

-Ne yani, demiş. Bir de haklı yere mi öldürseydim?

Adem’in Mirası

Fatih Sultan Mehmet, adamları ile gezerken, yanına sokulan dilenciye bir altın vermiş. Dilenci parayı alınca:

– Aman Sultanım, demiş. Koskoca bir padişah, kardeşine bu kadar para verir mi?

Fatih Sultan Mehmet, nereden kardeş olduğunu sorunca, dilenci:

-İkimiz de Hazreti Ademin çocukları değil miyiz? demiş. Elbette kardeşiz.

Sultan Fatih:

-Bu keşfini sakın başkasına söyleme, diye gülümsemiş. Diğer kardeşlerimiz de pay isterse, sana zırnık bile düşmez.

Gönlümü fethettiği için

Fatihe sorarlar:

-İstanbul’u niçin fethettin?

Cevap verir:

-Önce o benim gönlümü fethettiği için!

Düşmanın Canı

Şair Nefi bir toplantıda konuşurken, düşmanlarından biri içeri girmiş, fakat herkese selam verdiği halde kendisine:

-Merhaba canım! demiş.

Nefi durur mu? Hemen cevabı yapıştırmış:

-Derhal çıkıyorum.

Fikir

Şahabettin Süleyman, bir gün Ahmet Haşim‘e:

-Üç günden beri zihnimde önemli bir fikir saklıyorum, dediğinde, Ahmet Haşim, onun fikir üretmedeki kısırlığını ima ederek şöyle demiş:

-Günahtır yahu, salıver gitsin şu fikri. Zavallıcık günlerden beri tek başına kim bilir ne kadar sıkılmıştır?

Uyku Kardeşliği

Mevlana Hazretleri, talebelerinin biriyle yürürken, yol kenarında birkaç köpeğin sarmaş dolaş uyuduklarını görürler.

Yanındaki talebesi:

-Güzel bir kardeşlik örneği, der. Keşke insanlar da bundan ibret alsa.

Mevlana, tebessüm ederek karşılık verir:

-Aralarına bir kemik atıver de, gör kardeşliklerini.

Bravo!…

Genç bir şair, saçma sapan şiirlerini Victor Hugo’ya okuduktan sonra:

-Üstad, diye sormuş. Şiirlerimi nasıl buldunuz?

Victor Hugo:

-Vezinsiz, kafiyesiz ve manasız bir şey yazmak istemiş ve tam muvaffak olmuşsunuz, demiş. Bravo doğrusu.

Bu yazılar da ilginizi çekebilir;

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün