Kuran-ı Kerim

Kaf Suresi

Kuran-ı Kerim 50. suresi Kaf Suresi, Mekke’de nazil olmuştur 45 ayettir. Kaf Suresi  Arapça-Türkçe okunuşu ve Diyanet Meali ve Fazileti

Kuran-ı Kerim 50. suresi olan Kaf Suresi, Mekke’de nazil olmuştur ve 45 ayettir. Kaf Suresi Anlamı, Arapça-Türkçe okunuşu ve Diyanet Meali ve Fazileti

Kaf Suresi, Mekke döneminde inmiştir. 45 âyettir. Sûre, adını başındaki “Kâf” harfinden almıştır

50. Sure Kaf Suresi

Hakkında Bilgi

“Kaf” harfiyle başladığı için bu ismi almıştır. Kâf harfi ile başladığı için Sûre-i Kâf denilmiştir. 45 ayetten oluşan sure, Mürselât suresinden sonra ve Beled Suresinden önce Mekke’de nazil olmuştur.

Allah’ın gökleri ve yeri altı günde yarattığı, yorulduğu için de yedinci gün dinlendiği şeklindeki Yahudi inancını reddeden 38. ayetin Medine’de indiğine dair bir rivayet vardır. Mushaftaki resmi sırası itibarıyla 50, iniş sırasına göre ise 34. suredir.

Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona, boynundaki şah damarından daha yakınız. (Âyet: 16)

Kim Kâf sûresini okursa, Allahü teâlâ ona ölüm acılarını ve sarhoşluğunu hafifletir. (Hadîs-i şerîf-Kâdı Beydâvî Tefsîri)

Kaf Suresi’nin Fazileti ve Sırları

Hz. Peygamber (asv) bayram namazlarında Fâtiha’dan sonra Kâf ve Kamer sûrelerini okumuştur. (Müslim, Salâtü’l-îdeyn, 14, 15) Ayrıca bu sûre, Resûlullah (asv)’ın özellikle sabah namazlarının ilk rekatında sıkça okuduğu sûreler arasında yer alır. (Dârimî, Salât, 66; Müslim, “Şalât”, 168-169)

Diğer taraftan Hz. Peygamber (asv)’in cuma hutbelerinde de çoğunlukla Kâf sûresini okumuş olması sûrenin ihtiva ettiği konuların, özellikle âhiretle ilgili açıklamaların ve uyarıların önemine, bunların insanlara sıkça hatırlatılmasının gerekliliğine işaret etmektedir. Resûl-i Ekrem (asv)’in komşusu Ümmü Hişâm bint Harise, Kâf sûresini cuma hutbelerinde Resûlullah (asv)’dan dinleyerek ezberlediğini belirtmektedir. (Müslim, Cuma, 50-52)

Bazı tefsirlerde yer alan, “Kâf ve’1-Kur’âni’l-mecîd’i öğrenin.” (bk. Âlûsî, Kaf Suresi tefsiri) ve, “Kim Kâf sûresini okursa Allah onun ölüm sıkıntılarını hafifletir.” (Zemahşerî, Kaf Suresi tefsiri) şeklindeki hadislerin zayıf olduğu söylenmiştir. (İbn Arrâk, Tenzihü’ş-Şeria, I, 297; bk. TDV İslam Ansiklopedi, Kaf Suresi md.)

Her kim Kaf suresini okursa,ölüm anında kolay can verir.”(Ebû-Leys Semerkandî, Tefsîrul-Kur’ân, 6/50-65; Kadı Beyzâvî, Beyzâvî Tefsir (Envârut-Tenzîl ve Esrârut-Te’vîl), 2/426)

Cuma geceleri okuyan kimse, Ahiret saadetine nail olur.

Kim Kaf suresini yağmur suyuna okur ve içmeye devam ederse, Allah’u Teala onu karın ağrılarından kurtarır.

Hastanın başında hiç kimse ile konuşulmadan okunup ve buna 7 gün devam edilirse, hasta şifa bulur veya Allah’u Teala’nın rahmetine kavuşur.

Her kim sonbaharın ilk yağmur suyunun üzerine kaf suresinin 1-11. ayetlerini okur, çiçek açtıkları zaman ağaçların köküne dökerse, meyveleri bol olur.

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ

Kaf Suresi Arapça, Latin Harfli Okunuşu Ve Türkçe Meali

Bismillâhirrahmânirrahîm

Besmele

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…

1. ق وَالْقُرْآنِ الْمَجِيدِ
1. Kâf vēlgur’ânil mecîd.
1. Kaf. Şerefli Kurân’a andolsun.

2. بَلْ عَجِبُوا أَن جَاءهُمْ مُنذِرٌ مِّنْهُمْ فَقَالَ الْكَافِرُونَ هَذَا شَيْءٌ عَجِيبٌ
2. Bel acibû en cēehum munzirum minhum fegâlel kēfirûne hēzē şey’un acîb.
2. Aralarından bir uyarıcının gelmesine şaştılar da, kâfirler şöyle dediler: “Bu şaşılacak bir şeydir.”

3. أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً ذَلِكَ رَجْعٌ بَعِيدٌ
3. Eizē mitnē vekünnē turâben zēlike rac’um-beîd.
3. “Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (dirileceğiz)? Bu, akla uzak bir dönüştür.”

4. قَدْ عَلِمْنَا مَا تَنقُصُ الْأَرْضُ مِنْهُمْ وَعِندَنَا كِتَابٌ حَفِيظٌ
4. Gad alimnē mē tengusul ardu minhum veindenē kitēbun hafîz.
4. Biz, toprağın onlardan neleri eksilttiğini kesinlikle bilmekteyiz. Yanımızda o bilgileri koruyan bir kitap vardır.

5. بَلْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءهُمْ فَهُمْ فِي أَمْرٍ مَّرِيجٍ
5. Bel kezzebû bil haggi lemmē cēehum fehum fî emrim-merîc.
5. Bilakis onlar, hak kendilerine gelince yalanladılar. Şimdi onlar şaşırmış bir haldedirler.

6. أَفَلَمْ يَنظُرُوا إِلَى السَّمَاء فَوْقَهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَاهَا وَزَيَّنَّاهَا وَمَا لَهَا مِن فُرُوجٍ
6. Efelem yenzurû ilessemēi fevgahum keyfe beneynēhē vezeyyennēhē vemē lehē min furûc.
6. Üstlerindeki göğe bakmazlar mı ki, onu nasıl bina etmiş ve nasıl donatmışız! Onda hiçbir çatlak da yok.

7. وَالْأَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ زَوْجٍ بَهِيجٍ
7. Vel erda medednēhē veelgaynē fîhē ravēsiye veembetnē fîhē min külli zevcim-behîc.
7. Yeryüzünü de döşedik ve ona sabit dağlar koyduk. Orada gönül açan her türden (bitkiler) yetiştirdik.

8. تَبْصِرَةً وَذِكْرَى لِكُلِّ عَبْدٍ مُّنِيبٍ
8. Tebsıratev vezikrâ likülli abdim munîb.
8. Allah’a yönelen her kula gönül gözünü açmak ve ibret vermek için (bütün bunları yaptık).

9. وَنَزَّلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً مُّبَارَكاً فَأَنبَتْنَا بِهِ جَنَّاتٍ وَحَبَّ الْحَصِيدِ
9. Venezzelnē mines-semēi mēem-mubēraken feenbetnē bihî cennētiv-vehabbel hasîd.
9. Gökten bereketli bir su indirdik, onunla bahçeler ve biçilecek daneler bitirdik.

10. وَالنَّخْلَ بَاسِقَاتٍ لَّهَا طَلْعٌ نَّضِيدٌ
10. Venna[k]hle bēsigâtil lehē tal’un-nadîd.
10. Kullara rızık olması için birbirine girmiş, küme küme tomurcukları olan uzun boylu hurma ağaçları yetiştirdik.

11. رِزْقاً لِّلْعِبَادِ وَأَحْيَيْنَا بِهِ بَلْدَةً مَّيْتاً كَذَلِكَ الْخُرُوجُ
11. Rizgan lilibēdi veehyeynē bihî beldetem-meyten kezēlikel [k]hurûc.
11. Ve o su ile ölü toprağa can verdik. İşte hayata yeniden çıkış da böyledir.

12. كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَأَصْحَابُ الرَّسِّ وَثَمُودُ
12. Kezzebet gablehum gavmu nûhiv-veeshâbur-rassi vesemûd.
12. Onlardan önce Nuh kavmi, Res halkı ve Semûd da yalanlamıştı.

13. وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ وَإِخْوَانُ لُوطٍ
13. Veâduv-vefir’avnu vei[k]hvēnu lût.
13. Ad ve Firavun ile Lût’un kardeşleri de (yalanladılar).

14. وَأَصْحَابُ الْأَيْكَةِ وَقَوْمُ تُبَّعٍ كُلٌّ كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ وَعِيدِ
14. Veeshâbul eyketi vegavmu tubbein küllun kezzeber-rusule fehagga veîd.
14. Eyke halkı ve Tübba’ kavmi de. Bütün bunlar peygamberleri yalanladılar da tehdidim gerçekleşti!

15. أَفَعَيِينَا بِالْخَلْقِ الْأَوَّلِ بَلْ هُمْ فِي لَبْسٍ مِّنْ خَلْقٍ جَدِيدٍ
15. Efeayînē bil [k]halgil evveli bel hum fî lebsim-min [k]halgin cedîd.
15. İlk yaratmada âcizlik mi gösterdik? Hayır, onlar yeni bir yaratma hususunda şüphe içindedirler.

16. وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
16. Velegad [k]halegnel insēne veneğlemu mē tuvesvisu bihî nefsuhu venahnü egrabu ileyhi min hablil verîd.
16. Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.

17. إِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَعِيدٌ
17. İz yeteleggal muteleggiyēni anil yemîni veanişşimēli gaîd.
17. İki melek (insanın) sağında ve solunda oturarak yaptıklarını yazmaktadırlar.

18. مَا يَلْفِظُ مِن قَوْلٍ إِلَّا لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌ
18. Mē yelfizu min gavlin illē ledeyhi ragîbun atîd.
18. İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın.

19. وَجَاءتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّ ذَلِكَ مَا كُنتَ مِنْهُ تَحِيدُ
19. Vecēet sekratul mevti bil haggi zēlike mē künte minhu tehîd.
19. Ölüm sarhoşluğu gerçekten gelir de: İşte (ey insan) bu, senin öteden beri kaçtığın şeydir, denir.

20. وَنُفِخَ فِي الصُّورِ ذَلِكَ يَوْمُ الْوَعِيدِ
20. Venufi[k]ha fissûri zēlike yevmul veîd.
20. Sûr’a üfürülür; işte bu, geleceği vaat edilen gündür.

21. وَجَاءتْ كُلُّ نَفْسٍ مَّعَهَا سَائِقٌ وَشَهِيدٌ
21. Vecēet küllü nefsim-meahē sēiguv-veşehîd.
21. Herkes, yanında bir sürücü ve bir de şahitle beraber gelir.

22. لَقَدْ كُنتَ فِي غَفْلَةٍ مِّنْ هَذَا فَكَشَفْنَا عَنكَ غِطَاءكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَدِيدٌ
22. Legad künte fî ğafletim-min hēzē fekeşefnē anke ğitâeke febesarukel yevme hadîd.
22. Andolsun sen bundan gaflette idin; derhal biz senin perdeni kaldırdık. Bugün artık gözün keskindir (denir).

23. وَقَالَ قَرِينُهُ هَذَا مَا لَدَيَّ عَتِيدٌ
23. Vegâle garînuhu hezē mē ledeyye atîd.
23. Yanındaki arkadaşı: “İşte yanımdaki hazır” dedi.

24. أَلْقِيَا فِي جَهَنَّمَ كُلَّ كَفَّارٍ عَنِيدٍ
24. Elgiyē fî cehenneme külle keffērin anîd.
24. (İki meleğe şu emir verilir:) “Haydi ikiniz her inatçı kâfiri, cehenneme atın!”

25. مَّنَّاعٍ لِّلْخَيْرِ مُعْتَدٍ مُّرِيبٍ
25. Mennēil lil[k]hayri muğtedim murîb.
25. “Hayra bütün gücüyle engel olanı, azgın şüpheciyi”

26. الَّذِي جَعَلَ مَعَ اللَّهِ إِلَهاً آخَرَ فَأَلْقِيَاهُ فِي الْعَذَابِ الشَّدِيدِ
26. Ellezî ceale meallâhi ilehen â[k]hara feelgiyēhu fil azēbişşedîd.
26. “O ki Allah ile beraber başka ilâh edindi,bundan dolayı onu şiddetli azaba birlikte atın!”

27. قَالَ قَرِينُهُ رَبَّنَا مَا أَطْغَيْتُهُ وَلَكِن كَانَ فِي ضَلَالٍ بَعِيدٍ
27. Gâle garînuhu rabbenē mē etğaytuhu velekin kēne fî dalēlim beîd.
27. Müşrikin arkadaşı (şeytan) der ki: Rabbimiz! Ben onu azdırmadım. Fakat kendisi derin bir sapıklık içindeydi.

28. قَالَ لَا تَخْتَصِمُوا لَدَيَّ وَقَدْ قَدَّمْتُ إِلَيْكُم بِالْوَعِيدِ
28. Gâle lē te[k]htesımû ledeyye vegad gaddemtu ileyküm bil veîd.
28. O esnada (Allah) buyurur: Huzurumda çekişmeyin! Ben size daha önce uyarı göndermiştim!

29. مَا يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَيَّ وَمَا أَنَا بِظَلَّامٍ لِّلْعَبِيدِ
29. Mē yubeddelul gavlu ledeyye vemē ene bizallēmil lil abîd.
29. Benim huzurumda söz değiştirilmez ve ben kullara asla zulmedici değilim.

30. يَوْمَ نَقُولُ لِجَهَنَّمَ هَلِ امْتَلَأْتِ وَتَقُولُ هَلْ مِن مَّزِيدٍ
30. Yevme negûlu licehenneme helimtele’ti vetegûlu hel mim-mezîd.
30. O gün cehenneme “Doldun mu?” deriz. O da “Daha var mı?” der.

31. وَأُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ غَيْرَ بَعِيدٍ
31. Veuzlifetil cennetu lilmuttegîne ğayra beîd.
31. Cennet de takvâ sahiplerine yaklaştırılır; (onlardan) uzakta olmayacaktır.

32. هَذَا مَا تُوعَدُونَ لِكُلِّ أَوَّابٍ حَفِيظٍ
32. Hēzē mē tûadûne likülli evvēbin hafîz. 
32. İşte size vâdedilen cennet! Ki o, daima Allah’a yönelen,(O’nun buyruklarını) koruyan,

33. مَنْ خَشِيَ الرَّحْمَن بِالْغَيْبِ وَجَاء بِقَلْبٍ مُّنِيبٍ
34. Men [k]haşiyer-rahmem-bil ğaybi vecēe bigalbim-munîb.
33. Görmeden Rahmân’a saygı gösteren ve(Allah’a) dönük bir kalp getiren herkesin (mükâfatı budur).

34. ادْخُلُوهَا بِسَلَامٍ ذَلِكَ يَوْمُ الْخُلُودِ
34. Ud[k]hulûhē biselēmin zēlike yevmul [k]hulûd.
34. Oraya selâmetle girin. İşte bu, ebedî yaşamanın başladığı gündür

35. لَهُم مَّا يَشَاؤُونَ فِيهَا وَلَدَيْنَا مَزِيدٌ
35. Lehum mē yeşēûne fîhē veledeynē mezîd.
35. Orada kendileri için diledikleri her şey vardır. Katımızda dahası da vardır.

36. وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّن قَرْنٍ هُمْ أَشَدُّ مِنْهُم بَطْشاً فَنَقَّبُوا فِي الْبِلَادِ هَلْ مِن مَّحِيصٍ
36. Vekem ehleknē gablehum min garnin hum eşeddu minhum betşen feneggabû fil bilēdi hel mim-mehîs.
36. Biz, onlardan önce kendilerinden daha güçlü olan, diyar diyar dolaşan nice nesilleri helâk etmişizdir. Kurtuluş var mı!

37. إِنَّ فِي ذَلِكَ لَذِكْرَى لِمَن كَانَ لَهُ قَلْبٌ أَوْ أَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَهِيدٌ
37. İnne fî zēlike lezikrâ limen kēne lehû galbun ev elgessema vehüve şehîd.
37. Şüphesiz ki bunda aklı olan veya hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır.

38. وَلَقَدْ خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ وَمَا مَسَّنَا مِن لُّغُوبٍ
38. Velegad [k]halegnes-semēvēti vel erda vemē beynehumē fî sitteti eyyēmiv-vemē messenē mil luğûb.
38. Andolsun biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık. Bize hiçbir yorgunluk çökmedi.

39. فَاصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ الْغُرُوبِ
39. Fasbir alē mē yegûlûne vesebbih bihamdi rabbike gable tulûiş-şemsi vegablel ğurûb.
39. (Resûlüm!) Onların dediklerine sabret. Güneşin doğuşundan önce de, batışından önce de Rabbini hamd ile tesbih et.

40. وَمِنَ اللَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَأَدْبَارَ السُّجُودِ
40. Veminel-leyli fesebbihhu veedbēras-sucûd.
40. Gecenin bir bölümünde ve secdelerin ardından da O’nu tesbih et.

41. وَاسْتَمِعْ يَوْمَ يُنَادِ الْمُنَادِ مِن مَّكَانٍ قَرِيبٍ
41. Vestemiğ yevme yunēdil munēdi mim-mekēnin garîbin
41. Seslenenin yakın bir yerden sesleneceği güne kulak ver.

42. يَوْمَ يَسْمَعُونَ الصَّيْحَةَ بِالْحَقِّ ذَلِكَ يَوْمُ الْخُرُوجِ
42. Yevme yesmeûnes-sayhate bil haggi zēlike yevmul [k]hurûc.
42. O gün insanlar bu sesi gerçekten işiteceklerdir. İşte bu, çıkış günüdür.

43. إِنَّا نَحْنُ نُحْيِي وَنُمِيتُ وَإِلَيْنَا الْمَصِيرُ
43. İnnē nahnü nuhyî venumîtu veileynel masîr.
43. Şüphesiz biz diriltir ve öldürürüz. Dönüş de ancak bizedir.

44. يَوْمَ تَشَقَّقُ الْأَرْضُ عَنْهُمْ سِرَاعاً ذَلِكَ حَشْرٌ عَلَيْنَا يَسِيرٌ
44. Yevme teşeggagul erdu anhum sirâen zēlike haşrun aleynē yesîr.
44. O gün yer yarılır, onların üzerinden süratle yarılıp açılır. Bu, bize göre kolay olan bir haşirdir.

45. نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ وَمَا أَنتَ عَلَيْهِم بِجَبَّارٍ فَذَكِّرْ بِالْقُرْآنِ مَن يَخَافُ وَعِيدِ 
45. Nahnü ağlemu bimē yegûlûne vemē ente aleyhim bicebbērin fezekkir bil gur’âni men ye[k]hâfu veîd. 
45. Biz onların dediklerini çok iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorlayıcı değilsin. Tehdidimden korkanlara Kur’ân’la öğüt ver.

 

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün