Kuran-ı Kerim

Nahl Suresi 90. Ayet Anlamı, Açıklaması ve Tefsiri

Nahl Suresi Türkçe Kuran meali, Nahl Suresi 90. Ayeti Arapça ve Türkçe okunuşu, yazılışı - Nahl suresi 90. Ayet tefsiri

Nahl Suresi Türkçe Kuran meali, Nahl Suresi 90. Ayeti Arapça ve Türkçe okunuşu, yazılışı – Nahl suresi 90. Ayet tefsiri. Cuma Hutbesinin sonunda okunan ayet hangisidir? Neden Cuma hutbesinde Nahl 90. ayeti okunur? Nahl suresi 90 ayet neyle ilişkilidir? Cuma namazında okunan ayet nedir?

Nahl Suresi

Nahl Suresi; Mekke döneminde inmiştir. 128 âyettir. Sûre, adını 68. âyette geçen “en-Nahl” kelimesinden almıştır. “en-Nahl” bal arısı demektir. Nahl Sûresi, ALLAH nimetlerinden çok bahsetmesi dolayısıyla SûretünNiam (nimetler sûresi) diye de adlandırılır. Kuran-ı Kerim’deki 16. sure ve iniş sırasına göre ise 70. suredir.

Nahl Suresi 90. Ayet

Nahl Suresi 90. ayet Arapça yazılışı

إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ ﴿٩٠﴾

Nahl Suresi 90. Ayet Arapça okunuşu

İnnallâhe ye’muru bil adli vel ihsâni ve îtâi zîl kurbâ ve yenhâ anil fahşâi vel munkeri vel bagyi, yeizukum leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).

Nahl Suresi 90. Ayet Meali

Muhakkak ki Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.

Nahl Suresi 90. Ayet Arapça

Kelime kelime Nahl Suresi 90. Ayet Anlamı

  1. inne allâhe: muhakkak ki Allah
  2. ye’muru: emreder
  3. bi el adli: adaletle
  4. ve el ihsâni: ve ihsan
  5. ve îtâi: ve verme(k)
  6. zî el kurbâ: yakınlara, akrabalara
  7. ve yenhâ: ve yasaklar, nehyeder
  8. an el fahşâi: fuhuş (yalan, iftira, zina)dan, kötülüklerden
  9. ve el munkeri: ve fenalık, kötülük, çirkin şeyler, Allah’ın yasakladığı şeyler
  10. ve el bagyi: ve zulüm, azgınlık, taşkınlık, hakka tecavüz
  11. yeizu-kum: size öğüt veriyor
  12. lealle-kum: umulur ki böylece siz
  13. tezekkerûne: tezekkür, düşünmek, zikretmek

Her Cuma günü, Cuma Namazında hutbede okunan Nahl Suresi 90. Ayeti Anlamı, Faziletleri ve Tefsiri

Nahl Suresi 90. Ayet Tefsiri

اِنَّ اللهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَاْلاِحْسَانِ وَاِيتَۤائِ ذِى الْقُرْبٰى وَيَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَۤاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْىِ

Muhakkak ki Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar.

Birçok mânâyı içinde toplayan bu ayet, bütün ahiret ve dünya ile ilgili, ilmî ve amellerle ilgili imanın altı şartından ve İslâm’ın beş şartından her birisini ayrıntılı olarak bilerek ve ciddi bir şekilde dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamak için bütün kural ve prensipleri, ilkeleri gösterir.

İnsanın yaşamındaki dengeyi muhafaza ederek dünya ve ahiret için uygunluğunu devam ettirmesini ifade eder.

Allah katında doğru olan her şeyin tamamını güzel ve olması gerektiği şekliyle ifade ederek Kuran’ın bir manevi bir mucizesi şeklinde açıklar.

Özellikle bu âyetteki adalet ve ihsan kelimelerine çeşitli anlamlar verilmiştir.

Râgıb el-İsfahânî’nin “Adalet, iyiliğe karşı iyilik, kötülüğe karşı kötülük olmak üzere yapılana denk bir şekilde karşılık vermektir; ihsan ise iyiliğe daha fazlasıyla, kötülüğe daha azıyla karşılık vermektir” şeklinde tanımlamıştır (el-Müfredât, “adl” md.) Bu görüş ise İslâm âlimlerinin konuyla ilgili anlayışlarının bir özeti sayılabilir.

Sözlük anlamı olarak Adl (adalet) kelimesi; “Doğru olmak, doğru hareket etmek, âdil, ölçülü ve dengeli olmak, hakka ve hakikata göre hüküm vermek, eşit davranmak, hakkaniyete uymak” anlamlarına gelir.

Ahlâk ve hukuk terimi olarak adalet:

Hakkaniyet ve eşitlik esaslarına uygun şekilde davranmak, bireysel ve sosyal yapıda hak ve adaleti gözetmek, eşitlik ve doğruluk üzerine olmak anlamında kullanılır.

Aynı kökten gelen ve bir masdar isim olan “adl” kelimesi, “adaletli” anlamında Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biri olarak da kullanılmaktadır.

Adalet kavramı Kur’ân-ı Kerîm ve hadislerde genellikle “adil olmak, dürüstlük, tarafsızlık, düzen, denge, denklik, eşitlik, gerçeğe uygun hüküm verme, her türlü hakka saygılı ve insaflı olma, doğru yolu izleme, iman edip salih amel işleme, takvâya yönelme, doğru yol üzere olmak, haramlardan, günahlardan sakınma,” gibi anlamlarda kullanılmıştır.

“vel ihsâni”

Ayette geçen diğer bir önemli kelime ihsan sözcüğüdür. Kelime anlamı olarak ihsan sözlükte “iyilik yapmak, lütuf, bağış” anlamlarına gelir.

Ahlakî bir kavram olarak ihsan; “başkasına iyilik etmek”, “yaptığını güzel yapmak”, “Allah’a ihlâsla ibadet etmek” şeklinde de yorumlanabilir.

Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadislerde ihsan kavramı hem Allah’a hem de insanlara nisbet edilmektedir. Allah’a nisbet edildiğinde, O’nun kusursuz yaratıcılığını veya kullarına lutufkârlığını, cömertliğini ifade eder.

İhsan, kulun Allah’a bağlılığı, Allah’a karşı hissettiği sevgi ve saygı ve Allah’ı görüyormuş gibi ihlasla kulluk etme gibi iyi olan bütün davranışları kapsar.

Hz. Peygamber (s.a.v)’in, “Cibrîl hadisi” olarak bilinen hadisinde geçen “İhsan, Allah’ı görür gibi ibadet etmendir; çünkü sen O’nu görmesen de O seni görmektedir” şeklindedir. (Buhârî, “Tefsîr”, 31/2; “Îmân”, 37; Müslim, “Îmân”, 5-7)

Allah’ı görüyormuş gibi ibadet etmek; küçük-büyük, az-çok iyi olan her türlü söz, iş, görev ve davranışı en güzel bir şekilde, önemseyerek ve ihlasla ve Allah’a kulluk bilinciyle layık bir şekilde yapmak demektir.

İhsan kelimesinin diğer bir anlamı; insanın kendisine ve diğer insanlara karşı ihsanı, söz ve davranışlarındaki ihsanı şeklinde değerlendirilir. İnsanın, başta ailesine olmak üzere anne-babası ve akrabaları üzerine ve başka insanlar karşısındaki sevgiye dayalı özverili tutumunu ifade eder.

Kuran-ı Kerim’de çeşitli ayetlerde “Muhsinler” ifadesiyle zikredilen mü’minlerin olması gerektiği haller ve erdemli davranışlarına işaret edilmiştir.

  • …Muhakkak ki Allah, muhsinleri sever. (Bakara suresi 195)
  • Onlar (muttekîler), bollukta ve darlıkta (Allah için) infâk ederler (verirler) ve onlar öfkelerini yutanlardır (tutanlardır) ve insanları affedenlerdir. Ve Allah, muhsinleri sever. (Ali imran 134)
  • İman edip salih ameller işleyenlere; Allah’a karşı gelmekten sakındıkları, iman ettikleri ve salih amel işledikleri, sonra Allah’a karşı gelmekten sakındıkları ve iman ettikleri, sonra yine Allah’a karşı gelmekten sakındıkları ve iyilik ettikleri takdirde, daha önce tatmış olduklarından dolayı bir günah yoktur. Allah, iyilik edenleri sever. (Maide Suresi 93)

Özellikle Nahl Suresi 90. Ayeti olan “Muhakkak ki Allah adaleti ve ihsanı emreder…” mealindeki bölümü birçok kelâm âlimlerinin tefsir kitaplarının yanında ahlak ve tasavvuf kitaplarında da adalet ve ihsan kavramları üzerinde durulmuştur.

Bu âyetin “iyilik ve kötülük konusunda Kur’an’ın en kapsamlı âyeti” olduğu yönündeki görüş, ilk dönemlerden itibaren birçok müfessir ile diğer âlimler tarafından benimsenmiştir.

“zîl kurbâ”

Ayetin değindiğ diğer bir önemli konu ise “zî’l-kurbâ” diye ifade edilen yakınlar, akrabalar olarak kişinin nesep ve evlilik sebebiyle oluşan akrabalardır.

Ayette açıkça yakınlara, akrabalara yardım edilmesi, iyi davranılması belirtilmiştir. Bu kapsamda yakınlar olarak başta anne-baba, aile bireyleri gibi yakın akrabalara ihsan ve adaletle muamele etmeyi ve bunun önemini zikreder.

“Allah, akrabalara yardım etmeyi emrediyor.” cümlesiyle Allah’ın emri olarak akrabalara yardım etmeyi, bencil, haksız adaletsiz davranılmaması gerektiğini, akrabaların görüp gözetilmesini istemektedir.

Hısım ve Akraba ile Ayetler

Kuran-ı Kerim’de akrabalar hakkında şu ayetler zikredilmiştir.

Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah, üzerinizde bir gözetleyicidir. (Nisa Suresi 1)

…“Allah’tan başkasına kul olmayın, ana-babaya, yakınlara (akrabaya), yetimlere ve miskinlere ihsanda bulunun, insanlara güzel söz söyleyin, namazı (hakkıyla) kılın, zekâtı verin…” (Bakara Suresi 83)

Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez. (Nisa Suresi 36)

Bu mânâyı taşıyan Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyuruyor:

“Hüküm verirken adaletli olanlar, ailesine karşı ve yönetimi altında bulunanlar hakkında âdil davrananlar, kıyamet gününde nurdan minberler üzerindedirler” buyurarak adaletin Allah nezdindeki değerine işaret etmiştir (Müslim, “İmâre”, 18).

“Allah katında amellerin en sevimlisi, vaktinde kılınan namazıdır. Sonra anne babaya iyilik, sonra da Allah yolunda cihad etmektir.” (Buhari, Mevakiti’s-Salât:5, Cihad 1)

“Allah’a ibadet eder ve O’na hiç bir şeyi ortak koşmazsın, namaz kılar, zekat verir ve sıla-i rahim edersin” (Buhari, Zekat, 1).

Hısım ve Akraba ile ilgili Hadis-i Şerifler

Yine Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

“Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse akrabasını görüp gözetsin” (Buhari, İlim, 37; Müslim, İmam, 74-77).

“Akrabalık, Arş’ta asılıdır. Der ki: “- Beni gözeteni Allah gözetsin; beni terk edeni Allah terk etsin” (Müslim, Birr ve Sıla, 17);

 “Akrabalık bağlarını kesip koparan kimse Cennete giremez” (Buhari, Edeb, 11);

 “Her kim rızkının bol olmasını ve ecelinin gecikmesini istiyorsa akrabasını görüp gözetsin” (Buhari, Edeb, 12);

 “Ey insanlar, birbirinize selam verin, akrabanızı gözetin, yemeği yedirin! Geceleyin insanlar uyurken namaz kılın ki selametle Cennete giresiniz” (Tirmizi, Et’ime, 45).

“Yoksula yapılan sadaka bir sadakadır. Bu sadaka akrabaya yapılmışsa iki sadaka demektir. Biri sadaka, diğeri sıla-i rahimdir ki bu da sadaka sayılır” (Tirmizi, Zekat, 26).

“ve yenhâ anil fahşâi vel munkeri vel bagyi”

Ayette adalet, ihsan, akrabalara yardım etmek ifadeleri kullanıldıktan sonra “yenhâ anil fahşâi vel munkeri vel bagyi” cümlesi ile her türlü kötülükten, edepsizlikten, fahşiyattan ve çirkinliklerden yasakladığını, bunların haram ve günah olduğunu ifade eder.

Bu   yasak, “fahşâ” olarak “Hayasızlık” olarak fuhuş kelimesiyle eş anlamlı olup, çirkin sözler ve filler için kullanılmaktadır.

“Münker” kelimesi ise “Kötülük” anlamına gelen aklın ve vicdanın, sağduyunun çirkin bulduğu, Allah katında yasakladığı işler, sözler, davranışlar anlamına gelmektedir.

Bunun gibi kötü işleri, haram ve günahları işlemek, teşvik etmek, toplumda fuhşun ve kötülüğün işlenmesini ve yayılmasını istemek de haramdır.

“yeizukum leallekum tezekkerûn”

“O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.”

Ayette üç emir ve üç yasağın zikredilmesinin ardından Allah’ın bunlar için öğüt ve nasihatlari olduğunu, bu emir ve yasakları düşünüp uyulması gerektiğini veciz bir ifade ile düşünmeye sevk ederek öğüt veriyor.

Öğüt ve nasihat ise insanı; iyilik ve güzelliğe, doğruluğa, hayra ve ihsana, faydalı şeylere yönelmeyi ifade eder.

“düşünüp tutasınız diye” ifadesi ise insana karşı bağlayıcı bir ifade ile nasihatinin kabullenilmesini ve emir ve yasaklarına uyulması gerektiğini ifade etmektedir.

Nahl suresi 90. Ayet neyle ilişkilidir?

Ayet genel anlamıyla düşünüldüğünde imanın altı şartından ve İslam’ın beş şartından her birisini genel ifadeler ile belirtir. Dünya ve ahiret için şahsi ve toplumsal genel bir denge ve intizam ile Allah’ın koymuş olduğu kural ve ilkeleri gösterir.

Nahl Suresi 90. Ayet; Adalet, doğruluk, ihsan, akrabalara karşı yardım etme ve kötülüklerden, hayasızlıktan uzak durma gibi İslâm’ın temel unsurlarıyla ilişkili bir ayettir.

Allah katında doğru ve güzel olan her şeyin olması gerektiği şekliyle ifade etmesiyle dünya ve ahiret için mutluluğu Kuran’ın veciz bir ifadesi ile bir ayette açıklar.

Nahl Suresi 90. Ayet iniş (nüzul) sebebi

Nahl Suresi, Kehf sûresinden sonra, Nûh sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur. Sondan üç âyetin Medine’de indiği yolunda rivayetler vardır. Hicretten bahseden 41. âyet ve sonrasının Medine’de indiği yolundaki görüş zayıf bulunmaktadır.

Nahl Suresi 90. Ayeti hakkında Abdullah ibn Abbâs (r.a)’dan rivayet edilen hadis-i şerif şöyledir:

Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi vesellem) bir gün Mekke’deki evinin avlusunda oturuyorken Osman ibn Maz’ûn da oradan geçiyordu. Mütebessim bir tavırla yaklaşıp Rasûlullah (s.a.v)’e bakıp tebessüm etti.

Peygamber Efendimiz de ona: “Oturmaz mısın?” buyurdu. Osman ibn Maz’ûn da “Olur, oturayım.” deyip tam karşısına oturdu.

Konuşurlarken Resûlu Ekrem (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimize bir hal oldu. Sanki karşısında birisi ona bir şeyler anlatıyor, Efendimiz de anladım dercesine başını sallıyordu.

Hz. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem)’e onunla konuşurken bir hal oldu. Peygamber Efendimiz birden gözlerini göğe çevirmiş, bir süre göğe bakmış, sonra gözlerini yere doğru indirmeye başlamış ve yerdeki (veya sağındaki) bir tümseğe kadar gözüyle takip etmiş, sonra da yanında oturmakta olan Osman’ın yanından ayrılarak o gözünün takıldığı yere gitmişti. Orada kendisine söyleneni anladım dercesine başını sallıyordu. Daha sonra ilk seferinde yaptığı gibi tekrar gözlerini göğe doğru çevirip gözüyle takip ettiği kaybolana kadar gözüyle takip etmiş ve Osman ile birlikte oturdukları yere dönmüştü.

Osman ibn Maz’ûn bu hali merak etti ve Efendimize sordu.

Osman ibn Maz’ûn: “Ey Muhammed, daha önce de sana gelir gider, seninle otururdum ama bugünkü yaptığını daha önce yaptığını hiç görmemiştim.” dedi.

Hz. Peygamber: “Benim ne yaptığımı gördün mü?” diye sordu.

Osman’ın evet cevabı üzerine Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu:

“Biraz önce sen burada otururken Allah’ın elçisi Cibrîl bana geldi.”

Osman: “Allah’ın elçisi mi?” diye sordu.

Peygamber Efendimiz (s.a.v): “Evet” buyurdu.

Osman: “Sana ne dedi?” diye sordu.

Peygamber Efendimiz (s.a.v): “Bana: Muhakkak ki Allah adaleti, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder. Hayâsızlığı, fenalığı ve taşkınlığı da yasaklar. İyice dinleyip tutasınız diye size öğüt verir, dedi.” buyurdular. (Nahl Suresi 90. Ayet)

Osman ibn Maz’ûn der ki: “İşte o anda iman kalbimde yer etti ve Muhammed’i sevdim.”

Hz. Osman’ın iman etmesi

Bu hadise Osman Bin Maz’un’un gönlünde iman nurunun parlamasına vesile oldu. Oracıkta İslâm’a girip Müslüman oldu. (Ahmed ibn Hanbel, Musned, 1,318; Vahidî, age. s. 196-197.)

İslâm’ın ilk günlerinde Osman ibn Maz’ûn’un bu hareketi Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem)’i pek memnun etti. Ailesine de İslâm’ı anlattı ve onlar da Müslüman oldu. Diğer müslümanlar gibi o da müşriklerin ezâ ve cefâlarına mâruz kaldı. Ama imanından hiç taviz vermedi. Sonunda Habeşistan’a hicret etti.

Osman ibn Maz’ûn anlatmaya şöyle devam eder:

Hemen (Peygamber Efendimizin (s.a.v) amcası ve Hazreti Ali’nin babası olan) Ebu Talib‘e gittim ve gördüklerimi haber verdim.

Ebu Talib: “Ey Kureyş topluluğu, kardeşimin oğluna tabi olun, doğru yola ulaşmış olursunuz. Söylediklerinde doğru olsun, yalancı olsun; o size ancak mekârim-i ahlâkı emrediyor.” dedi.

Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi vesellem), amcasından bu yumuşaklığı görünce imanı konusunda istekli olduğunu düşünerek;

“Ey amca, insanlara, bana uymalarını emrediyor da kendini bırakıyor musun?” deyip imana gelmesi için ısrar ettiyse de o, iman etmemekte diretti ve işte bunun üzerine de:

“Elbette sen, sevdiğini hidayete ulaştıramazsın…” (Kasas Suresi 56) âyet-i kerimesi nazil oldu.

(Râzî. age. xx,ıoo. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/546-547)

Nahl Suresi 90. Ayet ilkeleri

  1. Adalet
  2. İhsan
  3. Hayasızlık
  4. Kötülük
  5. Öğüt ve Nasihat

 

İlgili Konular

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün