Kuran-ı Kerim

Kamer Suresi

Kuran-ı Kerim'in 54. suresi olan Kamer Suresi, Mekke'de nazil olmuştur ve 55 ayettir. Kamer Suresi Anlamı, Arapça-Türkçe okunuşu ve Diyanet Meali

Kuran-ı Kerim’in 54. suresi olan Kamer Suresi, Mekke’de nazil olmuştur ve 55 ayettir. Kamer Suresi Anlamı, Arapça-Türkçe okunuşu ve Diyanet Meali, Kamer suresi ne anlatıyor, konusu nedir?

Kamer ne demek? Kelime anlamı nedir? Kamer Kuran’da geçiyor mu? Kamer suresi ne zaman ve ne için okunur? Kaç ayettir ve Kuran’da kaçıncı suredir? Hangi cüzde yer alır? Kuran-ı Kerim 54. Sure olan Kamer Suresi, Arapça-Türkçe yazılışı ve okunuşu, Anlamı ve Meali, Faziletleri. Kamer suresi hakkında kısa bilgiler

54. Sure Kamer Suresi

Hakkında Kısa Bilgi

Kamer Suresi, adını, ilk ayetinde geçen “Kamer” kelimesinden almıştır. “Kamer” kelime anlamı olarak, ay demektir.

Mucize olarak Ayın yarılışı, iki parça olmasından bahsettiği için sure bu ismi almıştır. 55 ayetten oluşan sure, Tarık Suresi’nden sonra, Sâd Suresi’nden önce, Mekke’de nazil olmuştur. Mushaftaki sıralamada 54., iniş sırasına göre 37, suredir.

Konusu 

Surenin temel konuları; Kıyamet ve kıyamet olayı olarak ayın ikiye ayrılması, Haşir, Kafirlerin mucizelere inanmaması, Nuh kıssası ve Tufan, Âd ve Semud kıssaları, deve mucizesi, Lut kıssası, Firavun kavminin hikayesi anlatılmaktadır.

Ayın yarılıp bölünmesi mûcizesi anlatıldığından Sûret-ül-Kamer denilmiştir. Sûrede, kıyâmetin yakın olduğu, buna rağmen müşriklerin nefislerine uyarak gerçekleri yalanladıkları, vakti gelince, zillet içinde kabirlerinden çıkacakları ve Resûlullah efendimizi yalanlamalarının cezâsını çekecekleri anlatılmaktadır.

Ayrıca bâzı peygamberlerin kıssaları da bildirilmektedir. (Râzî, Kurtubî, İsmâil Hakkı Bursevî)

Allahü teâlâ Kamer sûresinde meâlen buyurdu ki:

(Bedr’deki) bu topluluk yakında muhakkak bozulup hezîmete uğrayacak ve arkalarına dönüp kaçacaklar. Daha doğrusu onların asıl azâb vakti, kıyâmettedir. O vaktin azâbı daha müthiş ve acıdır. (Âyet: 45-46)

Kamer Suresi Fazileti ve Faydaları

Kamer suresini her kim sürekli olarak zikrederse, Allahü Teala o mümini kötü kişilerle ve çirkin olaylara yüz yüze bırakmaz,

İçinden çıkılamayan zorluktaki bir işi kolay hale getirmek için Kamer suresi okunmalıdır,

Kamer Suresi düzenli olarak okunursa, Şerri büyük kimselerin o mümine zararı dokunmaz..

Kamer Suresi Sesli ve Alt yazılı olarak Dinle

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ

Kamer Suresi Türkçe Meali – Arapça, Latin Harfli Okunuşu

Bismillâhirrahmânirrahîm

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…

1. اقْتَرَبَتِ السَّاعَةُ وَانشَقَّ الْقَمَرُ
1. İgterabetis-sēatu venşeggal gamer.
1. Kıyamet saati yaklaştı, Ay yarıldı.

2. وَإِن يَرَوْا آيَةً يُعْرِضُوا وَيَقُولُوا سِحْرٌ مُّسْتَمِرٌّ
2. Veiy-yerav ēyeten-yuğridû veyegûlû sihrum-mustemirr.
2. Bir mucize görseler hemen yüz çevirirler ve “süregelen bir büyüdür” derler.

3. وَكَذَّبُوا وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءهُمْ وَكُلُّ أَمْرٍ مُّسْتَقِرٌّ
3. Vekezzebû vettebeû ehvēehum veküllü emrim-mustegirr.
3. Yalanladılar, nefislerinin arzularına uydular. Halbuki her iş yerini bulacaktır.

4. وَلَقَدْ جَاءهُم مِّنَ الْأَنبَاء مَا فِيهِ مُزْدَجَرٌ
4. Velegad cēehum minel embēi mē fîhi muzdecer.
4. Andolsun ki onlara (kötülükten) vazgeçirecek nice önemli haberler gelmiştir.

5. حِكْمَةٌ بَالِغَةٌ فَمَا تُغْنِ النُّذُرُ
5. Hikmetum-bēliğatun femē tuğnin-nuzur.
5. Bunlar üstün bir hikmettir fakat uyarılar fayda vermiyor.

6. فَتَوَلَّ عَنْهُمْ يَوْمَ يَدْعُ الدَّاعِ إِلَى شَيْءٍ نُّكُرٍ
6. Fetevelle anhum yevme yed’uddēi ilē şey’in nukur.
6. Sen de onlardan yüz çevir ki, o gün çağırıcı, görülmedik müthiş bir şeye çağırır.

7. خُشَّعاً أَبْصَارُهُمْ يَخْرُجُونَ مِنَ الْأَجْدَاثِ كَأَنَّهُمْ جَرَادٌ مُّنتَشِرٌ
7. [k]huşşean ebsâruhum ye[k]hrucûne minel ecdēsi keennehum cerâdum-munteşir.
7. Gözleri düşkün düşkün (zelil ve hakir) kabirlerinden çıkarlar, sanki yayılan çekirgeler gibidirler.

8. مُّهْطِعِينَ إِلَى الدَّاعِ يَقُولُ الْكَافِرُونَ هَذَا يَوْمٌ عَسِرٌ
8. Muhtıîne ileddēi yegûlul kēfirûne hēzē yevmun asir.
8. O çağırana koşarak, kâfirler: “Bu çetin bir gündür.” derler.

9. كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ
9. Kezzebet gablehum gavmu nûhin fekezzebû abdenē vegâlû mecnûnuv-vēzducir.
9. Onlardan önce Nuh’un kavmi de yalanlamıştı. Kulumuzu yalanladılar ve: “Cinlenmiştir.” dediler. Ve (Nuh davetten vazgeçmeye) zorlandı.

10. فَدَعَا رَبَّهُ أَنِّي مَغْلُوبٌ فَانتَصِرْ
10. Fedeâ rabbehû ennî mağlûbun fentesir.
10. Bunun üzerine Rabbine: “Ben yenik düştüm, bana yardım et!” diyerek yalvardı.

11. فَفَتَحْنَا أَبْوَابَ السَّمَاء بِمَاء مُّنْهَمِرٍ
11. Fefetehnē ebvēbes-semēi bimēem-munhemir.
11. Biz de boşalan bir su ile göğün kapılarını açtık.

12. وَفَجَّرْنَا الْأَرْضَ عُيُوناً فَالْتَقَى الْمَاء عَلَى أَمْرٍ قَدْ قُدِرَ
12. Vefeccernel erda uyûnen feltegal mēu alē emrin gad gudir.
12. Yeri de kaynaklar halinde fışkırttık, derken sular takdir edilmiş bir iş için birleşti.

13. وَحَمَلْنَاهُ عَلَى ذَاتِ أَلْوَاحٍ وَدُسُرٍ
13. Vehamelnēhu alē zēti elvēhiv-vedusur.
13. Nuh’u da tahtalardan yapılmış, çivilerle (çakılmış gemi) üzerinde taşıdık.

14. تَجْرِي بِأَعْيُنِنَا جَزَاء لِّمَن كَانَ كُفِرَ
14. Tecrî bieğyuninē cezēen limen kēne küfir.
14. Nankörlük edilen (kulumuz)e bir mükafat olmak üzere (gemi), gözlerimizin önünde akıp gidiyordu.

15. وَلَقَد تَّرَكْنَاهَا آيَةً فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
15. Velegad teraknēhē ēyeten fehel mim-muddekir.
15. Bunu bir ibret olarak bıraktık, ibret alan yok mudur?

16. فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
16. Fekeyfe kēne azēbî venuzur.
16. Benim azabım ve uyarılarım nasılmış (görsünler)

17. وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
17. Velegad yessernel gur’âne lizzikri fehel mim muddekir.
17. Andolsun biz Kur’ân’ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?

18. كَذَّبَتْ عَادٌ فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
18. Kezzebet âdun fekeyfe kēne azēbî venuzur.
18. Âd (kavmi) da yalanladı, azabım ve uyarılarım nasıl oldu?

19. إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحاً صَرْصَراً فِي يَوْمِ نَحْسٍ مُّسْتَمِرٍّ
19. İnnē erselnē aleyhim rîhan sarsaran fî yevmi nehsim-mustemirr.
19. Biz onların üstüne, uğursuzluğu devam eden bir günde dondurucu bir rüzgar gönderdik.

20. تَنزِعُ النَّاسَ كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ مُّنقَعِرٍ
20. Tenziun-nēse keennehum eğcēzu ne[k]hlim-mungair.
20. (O rüzgar) insanları, sökülmüş hurma kütükleri gibi yere seriyordu.

21. فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
21. Fekeyfe kēne azēbî venuzur.
21. Nasılmış benim azabım ve uyarım?

22. وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
22. Velegad yessernel gur’âne lizzikri fehel mim-muddekir.
22. Andolsun biz Kur’ân’ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?

23. كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِالنُّذُرِ
23. Kezzebet semûdu binnuzur.
23. Semûd da o uyarıları yalanladılar.

24. فَقَالُوا أَبَشَراً مِّنَّا وَاحِداً نَّتَّبِعُهُ إِنَّا إِذاً لَّفِي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ
24. Fegâlû ebeşeram-minnē vēhiden nettebiuhû innē izel lefî dalēliv-vesuur.
24. “Bizden bir insana mı uyacağız? O takdirde biz apaçık bir sapıklık ve çılgınlık içine düşmüş oluruz.” dediler.

25. أَأُلْقِيَ الذِّكْرُ عَلَيْهِ مِن بَيْنِنَا بَلْ هُوَ كَذَّابٌ أَشِرٌ
25. Eulgiyez-zikru aleyhi mim beyninē bel hüve kezzēbun eşir.
25. “Zikir, aramızdan ona mı bırakıldı? Hayır o, yalancı, küstahın biridir” (dediler).

26. سَيَعْلَمُونَ غَداً مَّنِ الْكَذَّابُ الْأَشِرُ
26. Seyağlemûne ğadem-menil kezzēbul eşir.
26. Yarın onlar, yalancı, küstahın kim olduğunu bilecekler.

27. إِنَّا مُرْسِلُو النَّاقَةِ فِتْنَةً لَّهُمْ فَارْتَقِبْهُمْ وَاصْطَبِرْ
27. İnnē mursilunnēgati fitnetellehum fertegibhum vestabir.
27. Biz onlara, kendilerini imtihan etmek için dişi deveyi göndereceğiz. Onun için sen onları gözet ve sabırlı ol.

28. وَنَبِّئْهُمْ أَنَّ الْمَاء قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْ كُلُّ شِرْبٍ مُّحْتَضَرٌ
28. Venebbi’hum ennel mēe gismetum beynehum küllü şirbim muhtedar.
28. Onlara suyun aralarında paylaştırılacağını haber ver; her içene düşen miktar, hazır kılınmıştır.

29. فَنَادَوْا صَاحِبَهُمْ فَتَعَاطَى فَعَقَرَ
29. Fenēdev sâhibehum feteâta feagar.
29. Bunun üzerine arkadaşlarına bağırdılar. O da (bıçağı) çekerek (deveyi) kesti.

30. فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
30. Fekeyfe kēne azēbî venuzur.
30. Ama azabım ve uyarılarım nasıl oldu.

31. إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَكَانُوا كَهَشِيمِ الْمُحْتَظِرِ
31. İnnē erselnē aleyhim sayhatev-vēhideten fekēnû keheşîmil muhtezır.
31. Biz onların üzerine tek sayha (korkunç bir ses) gönderdik; ağılcının topladığı çalı çırpı kırıntıları gibi kırılıp dökülüverdiler.

32. وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
32. Velegad yessernel gur’âne lizzikri fehel mim muddekir.
32. Andolsun biz Kur’ân’ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?

33. كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ بِالنُّذُرِ
33. Kezzebet gavmu lûtım-binnuzur.
33. Lût kavmi de uyarıları yalanladı.

34. إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ حَاصِباً إِلَّا آلَ لُوطٍ نَّجَّيْنَاهُم بِسَحَرٍ
34. İnnē erselnē aleyhim hâsıben illē âle lûtin necceynēhum bisehar.
34. Biz de onların üzerlerine (taşlar savuran) bir fırtına gönderdik. Yalnız Lût ailesini seher vakti kurtardık,

35. نِعْمَةً مِّنْ عِندِنَا كَذَلِكَ نَجْزِي مَن شَكَرَ
35. Niğmetem-min indinē kezēlike neczî men şeker.
35. Katımızdan bir nimet olarak. Biz şükredeni böyle mükafatlandırırız.

36. وَلَقَدْ أَنذَرَهُم بَطْشَتَنَا فَتَمَارَوْا بِالنُّذُرِ
36. Velegad enzerahum betşetenē fetemērav binnuzur.
36. (Lût), onları bizim yakalamamıza karşı uyarmıştı. Fakat ikazlara karşı kuşku duydular,

37. وَلَقَدْ رَاوَدُوهُ عَن ضَيْفِهِ فَطَمَسْنَا أَعْيُنَهُمْ فَذُوقُوا عَذَابِي وَنُذُرِ
37. Velegad râvedûhu an dayfihi fetamesnē eğyunehum fezûgû azēbî venuzur.
37. Onun konuklarından murat almaya kalkıştılar. Biz de gözlerini siliverdik. “Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!” (dedik).

38. وَلَقَدْ صَبَّحَهُم بُكْرَةً عَذَابٌ مُّسْتَقِرٌّ
38. Velegad sabbehahum bukraten azēbum-mustegirr.
38. Sabah erken, onları kararlı bir azab yakaladı.

39. فَذُوقُوا عَذَابِي وَنُذُرِ
39. Fezûgû azēbî venuzur.
39. “Azabımı ve uyarılarımı tadın!” (dedik).

40. وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
40. Velegad yessernel gur’âne lizzikri fehel mim-muddekir.
40. Andolsun biz Kur’ân’ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?

41. وَلَقَدْ جَاء آلَ فِرْعَوْنَ النُّذُرُ
41. Velegad cēe âle fir’avnen-nuzur.
41. Şüphesiz Firavun ailesine de uyarıcı peygamberler geldi.

42. كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا كُلِّهَا فَأَخَذْنَاهُمْ أَخْذَ عَزِيزٍ مُّقْتَدِرٍ
42. Kezzebû biēyētinē küllihē fee[k]haznēhum e[k]hze azîzim-mugtedirin
42. Lakin onlar bütün âyetlerimizi yalanladılar. Biz de onları çok kuvvetli ve kudretli bir yakalayışla yakaladık. Bu kıssalardan hisseye gelince;

43. أَكُفَّارُكُمْ خَيْرٌ مِّنْ أُوْلَئِكُمْ أَمْ لَكُم بَرَاءةٌ فِي الزُّبُرِ
43. Eküffēruküm [k]hayrum-min ulēiküm em leküm berâetün fizzubur.
43. Şimdi sizin kâfirleriniz, onlardan hayırlı mı? Yoksa kitaplarda sizin için bir beraet mi var?

44. أَمْ يَقُولُونَ نَحْنُ جَمِيعٌ مُّنتَصِرٌ
44. Em yegûlûne nahnü cemîum-muntesir.
44. Yoksa “Biz birbirimize yardım eden bir topluluğuz.” mu diyorlar?

45. سَيُهْزَمُ الْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ الدُّبُرَ
45. Seyuhzemul cem’u veyuvellûneddubur.
45. Herhalde o topluluk bozulacak ve geriye dönüp kaçacaklardır.

46. بَلِ السَّاعَةُ مَوْعِدُهُمْ وَالسَّاعَةُ أَدْهَى وَأَمَرُّ
46. belissēatu meviduhum vessēatu edhē veemerr.
46. Bilakis kıyamet onlara vaat edilen asıl saattir. Saat cidden çok feci ve acıdır.

47. إِنَّ الْمُجْرِمِينَ فِي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ
47. İnnel mucrimîne fî dalēliv-vesuur.
47. Muhakkak ki suçlular sapıklık ve çılgınlık içindedirler.

48. يَوْمَ يُسْحَبُونَ فِي النَّارِ عَلَى وُجُوهِهِمْ ذُوقُوا مَسَّ سَقَرَ
48. Yevme yushabûne fînnēri alē vucûhihim zûgû messe segar.
48. O gün yüzleri üstü ateşte sürüklenecekler, “Cehennemin dokunuşunu tadın!” (denilecek).

49. إِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ
49. İnnē külle şey’in [k]halegnēhu bigader.
49. Haberiniz olsun ki, biz her şeyi bir kadere göre yarattık.

50. وَمَا أَمْرُنَا إِلَّا وَاحِدَةٌ كَلَمْحٍ بِالْبَصَرِ
50. Vemē emrunē illē vēhidetun kelemhim bil besar.
50. Buyruğumuz yalnız bir tekdir, göz açıp yumma gibidir.

51. وَلَقَدْ أَهْلَكْنَا أَشْيَاعَكُمْ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
51. Velegad ehleknē eşyēeküm fehel mim-muddekir.
51. Andolsun biz, sizin benzerlerinizi hep helak ettik. Öğüt alan yok mudur?

52. وَكُلُّ شَيْءٍ فَعَلُوهُ فِي الزُّبُرِ
52. Veküllu şey’in fealûhu fîzzubur.
52. İşledikleri her şey, kitaplarda mevcuttur.

53. وَكُلُّ صَغِيرٍ وَكَبِيرٍ مُسْتَطَرٌ
53. Veküllü sağîriv-vekebîrim-mustetar.
53. Küçük, büyük hepsi satır satır yazılmıştır.

54. إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَنَهَرٍ
54. İnnel muttegîne fî cennētiv-veneher.
54. Takva sahipleri cennetlerde, nur içindedirler.

55. فِي مَقْعَدِ صِدْقٍ عِندَ مَلِيكٍ مُّقْتَدِرٍ
55. Fî megadi sıdgin inde melîkim-mugtedir.
55. Güçlü padişahın huzurunda doğruluk koltuklarındadırlar.

Benzer Konular

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün