Kuran-ı Kerim

Fussilet Suresi

Kuran-ı Kerim'in 41. suresi olan Fussilet Suresi Mekke'de nazil olmuştur. 54 Ayettir. Fussilet Suresi Arapça-Türkçe okunuşu, Diyanet Meali, Fazileti

Kuran-ı Kerim’in 41. suresi olan Fussilet Suresi Mekke’de nazil olmuştur. 54 Ayettir. Fussilet Suresi Arapça-Türkçe okunuşu, Diyanet Meali, Fazileti

Fussilet Suresi, Mekke döneminde inmiştir. 54 âyettir. Sûre, adını üçüncü âyette geçen ve Kur’an âyetlerini niteleyen “fussilet” ifadesinden almıştır. “Fussilet”, “genişçe açıklandı” demektir. Sûre, ayrıca “Hâ Mîm es-Secde” diye de anılır.

41. Sure: Fussilet Suresi Hakkında Bilgi

Sure; 3. ayette geçen “Fussilet” kelimesinden dolayı bu ismi almıştır.

Fussilet kelime anlamı olarak, bir şeyi açıklamak, iki şeyi birbirinden ayırmak, detaylandırmak gibi anlamlara gelen “fassale” fiilinin meçhulüdür.

Söz konusu ayette Fussilet suresinin anlamı, “düşünen ve bilen bir topluluk için, ayetleri okunsun ve anlaşılsın diye Arapça olarak ayrıntılı bir şekilde açıklanan” demektir.

Bu sureye ayrıca Secde, Hâ-Mîm ve Mesâbih gibi isimler de verilmiştir. Toplam 54 ayetten oluşmaktadır. Mekke’de, Mü’min suresinden sonra nazil olmuştur.

Kuran-ı Kerim’deki sıralamaya göre 41.suredir. Nüzul yani iniş sırasına göre ise 61. suredir.

Fussilet Suresinin Fazileti

Fussilet suresini okumaya devam edenin malı her türlü bela ve afetlerden korunur.

Fussilet Suresini her kim uzun yolculuğa çıkmadan önce okursa, yolculuğu boyunca görünür görünmez tehlikelerden korunur.

Fussilet Suresini herkim zemzem suyuna okuyup içerse Allahü Teala’nın izniyle göz problemleri ortadan yok olur,

Mal’a ve Mülk’e zarar gelmemesi için okunursa Allahın izniyle malı ve mülkü muhafaza olur, korunur..

Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Her kim Fussilet Suresi’ni okursa, Allah’ü Teala o kişiye her harfi sebebiyle on sevap verir.” (Ebu Suud Efendi, Ebu Suud Tefsiri (İrşadü Aklis-Selim), 8/20)

Fussilet Suresini okuyan kimse, yolculuktaki her türlü tehlikeden emin olur.

Fussilet Suresi 44. Ayeti sabah-akşam devamlı ve ihlaslı bir şekilde okunursa hangi hastalık olursa olsun biiznillah şifa bulur.

Şifa Ayeti

İçerisinde Şifa kelimesi geçen Fussilet 44. Ayeti Kutsal kitabımız olan Kuran-ı Kerim için “O, âmenû olanlar için hidayet ve şifadır…” mealindeki ayeti İslâm âlimlerinin ittifakıyla Şifa Ayetidir.

Fussilet Suresi 44. Ayeti Fazileti

Kur’ân-ı Kerim’de altı yerde şifâ kelimesi geçmektedir. Şifâ kelimesinin geçtiği ayetlere de İslâm âlimleri Şifâ Ayetleri olarak kabul etmektedirler. Şifa Ayetleri devamlı okunduğu zaman da insanların hastalıklarına ve dertlerine deva olduğu belirtilmektedir.

Kur’ân-ı Kerim’de bulunan şifâ âyetleri; sağlık için duâ, şifâ için duâ, hasta duâsı, hastalara şifâ duâsı arayanlar için en etkili şifâ duâlarıdır.

Şifa Ayetlerinden olan Fussilet 44. Ayet; sabah-akşam devamlı ve ihlaslı bir şekilde okunursa hangi hastalık olursa olsun biiznillah şifa bulur.

Fussilet Suresi 44. Ayeti Dinle

Fussilet Suresinin 44. Ayet Arapça-Türkçe Okunuşu ve Anlamı

Bismillâhirrahmânirrahîm

Fussilet 44. Ayet: Ve lev cealnâhu kur’ânen a’cemiyyen le kâlû lev lâ fussilet âyâtuhu, e a’cemiyyun ve arabîyyun, kul huve lillezîne âmenû huden ve şifâun, vellezîne lâ yu’minûne fî âzânihim vakrun ve huve aleyhim amâ(amen), ulâike yunâdevne min mekânin baîd(baîdin).
Fussilet 44. Ayet Meali
Ve eğer O’nu (Kitab’ı), yabancı dil bir Kur’ân kılsaydık, mutlaka: “O’nun âyetleri açıklanmalı değil miydi?” derlerdi. Araba yabancı dil mi? De ki: “O, âmenû olanlar için hidayet ve şifadır. Ve mü’min olmayanların kulaklarında vakra vardır. O (Kur’ân), onlara karşı körlüktür (şifa ve hidayet değildir). İşte onlara uzak bir yerden seslenilir.”

 fussilet-44-arapca

 

Fussilet Suresi Arapça ve Latin Harfli Okunuşu, Diyanet Türkçe Meali

Bismillâhirrahmânirrahîm

Besmele

Fussilet Suresi 1. Ayet: Hâ mîm.
Hâ, mîm.

Fussilet Suresi 2. Ayet: Tenzîlun miner rahmânir rahîm(rahîmi).
Rahmân ve Rahîm (olan Allah) tarafından indirilmiştir.

Fussilet Suresi 3. Ayet: Kitâbun fussilet âyâtuhu kur’ânen arabiyyen li kavmin ya’lemûn(ya’lemûne).
(O), bilen bir kavim için, âyetleri tafsil edilmiş (fasıl fasıl açıklanmış) bir Kitap olan Arapça Kur’ân’dır.

Fussilet Suresi 4. Ayet: Beşîren ve nezîrâ(nezîren), fe a’rada ekseruhum fehum lâ yesmeûn(yesmeûne).
Müjdeleyici ve uyarıcı olarak. Fakat onların çoğu yüz çevirdiler. Artık onlar işitmezler.

Fussilet Suresi 5. Ayet: Ve kâlû kulûbunâ fî ekinnetin mimmâ ted’ûnâ ileyhi ve fî âzâninâ vakrun ve min beyninâ ve beynike hicâbun fa’mel innenâ âmilûn(âmilûne).
Ve dediler ki: “Bizi kendisine davet ettiğin şeye karşı, kalplerimizde (idrak etmeyi önleyen) ekinnet, kulaklarımızda (işitmeyi engelleyen) vakra ve seninle bizim aramızda bir perde var. Artık (sen dilediğini) yap! Muhakkak ki biz de dilediğimizi yapacak olanlarız.”

Fussilet Suresi 6. Ayet: Kul innemâ ene beşerun mislukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhidun festekîmû ileyhi vestagfirûh(vestagfirûhu), ve veylun lil muşrikîn(muşrikîne).
De ki: “Ben sadece sizin gibi bir insanım. Bana sizin ilâhınızın, tek bir ilâh olduğu vahyediliyor. Öyleyse O’na yönelin (O’na doğru istikamet alın) ve O’ndan mağfiret dileyin. Ve müşriklerin vay haline!”

Fussilet Suresi 7. Ayet: Ellezîne lâ yû’tûnez zekâte ve hum bil âhireti hum kâfirûn(kâfirûne).
Onlar zekât vermezler. Ve onlar, onlar ahireti (ruhun hayattayken Allah’a ulaştırılmasını) inkâr edenlerdir.

Fussilet Suresi 8. Ayet: İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti lehum ecrun gayru memnûn(memnûnin).
Muhakkak ki âmenû olanlar (hayattayken Allah’a ulaşmayı dileyenler) ve salih amel (nefs tezkiyesi) işleyenler, onlar için kesintisiz ecir (mükâfat) vardır.

Fussilet Suresi 9. Ayet: Kul e innekum le tekfurûne billezî halakal arda fî yevmeyni ve tec’alûne lehû endâdâ(endâden), zâlike rabbul âlemîn(âlemîne).
De ki: “Gerçekten siz, arzı iki günde halkedeni mi inkâr ediyorsunuz? Ve O’na eşler mi kılıyorsunuz? İşte O, âlemlerin Rabbidir.”

Fussilet Suresi 10. Ayet: Ve ceale fîhâ revâsiye min fevkıhâ ve bâreke fîhâ ve kaddere fîhâ akvâtehâ fî erbeati eyyâm(eyyâmin), sevâen lis sâilîn(sâilîne).
Ve orada, onun üzerinde sabit dağlar oluşturdu. Ve orayı bereketli kıldı. Orada (arzda) bulunanların besinlerini (rızıklarını), dileyenler için eşit olarak dört günde takdir etti.

Fussilet Suresi 11. Ayet: Summestevâ iles semâi ve hiye duhânun fe kâle lehâ ve lil ardı’tiyâ tav’an ev kerhâ(kerhen), kâletâ eteynâ tâiîn(tâiîne).
Sonra duman halinde olan semaya yöneldi. Sonra da ona (semaya) ve arza: “İsteyerek veya istemeyerek gelin.” dedi. İkisi de: “İsteyerek geldik.” dediler.

Fussilet Suresi 12. Ayet: Fe kadâhunne seb’a semâvâtin fî yevmeyni ve evhâ fî kulli semâin emrehâ ve zeyyennes semâed dunyâ bi mesâbîha ve hıfzâ(hıfzen), zâlike takdîrul azîzil alîm(alîmi).
Böylece onları iki günde yedi kat gök olarak kaza etti (yarattı, tamamladı). Her gök katına kendi emrini vahyetti. Ve dünya semasını kandillerle muhafaza ederek süsledik. İşte bu, Azîz ve Alîm olan (Allah’ın) takdiridir.

Fussilet Suresi 13. Ayet: Fe in a’radû fe kul enzertukum sâıkaten misle sâıkati âdin ve semûd(semûde).
Eğer hâlâ yüz çevirirlerse, o taktirde de ki: “Adn ve Semud’un yıldırımı gibi bir yıldırımla sizi uyardım.”

Fussilet Suresi 14. Ayet: İz câethumur rusulu min beyni eydîhim ve min halfihim ellâ ta’budû illallâh(illallâhe), kâlû lev şâe rabbunâ le enzele melâiketen fe innâ bimâ ursiltum bihî kâfirûn(kâfirûne).
Onlara önlerinden ve arkalarından (kendilerinden önce ve sonra) Allah’tan başkasına kul olmamaları için resûller geldiği zaman dediler ki: “Eğer Rabbimiz dileseydi, mutlaka melekleri indirirdi. Bu sebeple gerçekten biz, sizin, kendisiyle gönderildiğiniz şeyi inkâr edenleriz.”

Fussilet Suresi 15. Ayet: Fe emmâ âdun festekberû fîl ardı bi gayril hakkı ve kâlû men eşeddu minnâ kuvveh(kuvveten), e ve lem yerev ennellâhellezî halakahum huve eşeddu minhum kuvveh(kuvveten) ve kânû bi âyâtinâ yechadûn(yechadûne).
Fakat Adn kavmi daha sonra yeryüzünde haksız yere kibirlendi. Ve dediler ki: “Kuvvet bakımından bizden daha güçlü kim vardır?” Onları yaratan Allah’ın kuvvet bakımından kendilerinden daha güçlü olduğunu görmediler mi? Ve âyetlerimizi bilerek inatla inkâr ediyorlardı.

Fussilet Suresi 16. Ayet: Fe erselnâ aleyhim rîhan sarsaran fî eyyâmin nahisâtin li nuzîkahum azâbel hizyi fîl hayâtid dunyâ, ve le azâbul âhireti ahzâ ve hum lâ yunsarûn(yunsarûne).
Bunun üzerine, dünya hayatında, zillet azabını onlara tattırmamız için, uğursuz günlerde onların üzerine şiddetli sesle gelen soğuk bir fırtına gönderdik. Ve ahiret azabı mutlaka daha çok rezil edicidir. Ve onlara yardım olunmaz.

Fussilet Suresi 17. Ayet: Ve emmâ semûdu fe hedeynâhum festehabbûl amâ alel hudâ fe ehazethum sâıkatul azâbil hûni bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
Ve Semud (kavmine) gelince, o zaman onları hidayete erdirdik. Buna rağmen hidayete karşı âmâ olmayı sevdiler (tercih ettiler). Bu sebeple kazanmış olduklarından dolayı onları alçaltıcı azabın yıldırımı yakaladı.

Fussilet Suresi 18. Ayet: Ve necceynellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).
Ve âmenû olanları (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) kurtardık. Ve (böylece) onlar, takva sahibi olmuşlardı.

Fussilet Suresi 19. Ayet: Ve yevme yuhşeru a’dâullâhi ilen nâri fe hum yûzeûn(yûzeûne).
Allah’ın düşmanları o gün ateşe haşrolunurlar. Böylece onlar (öncekiler ve sonrakiler) biraraya getirilirler.

Fussilet Suresi 20. Ayet: Hattâ izâ mâ câûhâ şehide aleyhim sem’uhum ve ebsâruhum ve culûduhum bimâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
Hatta ona (ateşe) geldikleri zaman yapmış oldukları şeylere, onların gözleri, kulakları ve derileri (uzuvları), (hayat filmlerinde) onların aleyhine şahitlik etti.

Fussilet Suresi 21. Ayet: Ve kâlû li culûdihim lime şehidtum aleynâ, kâlû entakanallâhullezî entaka kulle şey’in ve huve halakakum evvele merretin ve ileyhi turceûn(turceûne).
Ve kendi ciltlerine (uzuvlarına): “Niçin bizim aleyhimize şahitlik ettiniz?” dediler. (Onlar da) dediler ki: “Bizi, herşeyi söyleten Allah söyletti. Sizi ilk defa O yarattı ve O’na döndürüleceksiniz.”

Fussilet Suresi 22. Ayet: Ve mâ kuntum testetirûne en yeşhede aleykum sem’ukum ve lâ ebsârukum ve lâ culûdukum ve lâkin zanentum ennellâhe lâ ya’lemu kesîren mimmâ ta’melûn(ta’melûne).
Kulaklarınızın, gözlerinizin ve cildinizin (uzuvlarınızın) sizin aleyhinize şahitlik etmesinden (edeceğinden) sakınmıyordunuz. Ve lâkin yaptıklarınızdan çoğunu Allah’ın bilmediğini zannediyordunuz.

Fussilet Suresi 23. Ayet: Ve zâlikum zannukumullezî zanentum bi rabbikum erdâkum fe asbahtum minel hâsirîn(hâsirîne).
Ve işte Rabbiniz hakkındaki sizin bu zannınız, sizi helâka sürükledi. Böylece hüsrana düşenlerden oldunuz.

Fussilet Suresi 24. Ayet: Fe in yasbirû fen nâru mesven lehum ve in yesta’tibû fe mâ hum minel mu’tebîn(mu’tebîne).
Artık sabredebilirlerse artık ateş onların kalacakları yerdir. Ve eğer onlar affedilmek isterlerse, onlar affedilecek olanlardan değillerdir.

Fussilet Suresi 25. Ayet: Ve kayyadnâ lehum kurenâe fe zeyyenû lehum mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum ve hakka aleyhimul kavlu fî umemin kad halet min kablihim minel cinni vel ins(insi), innehum kânû hâsirîn(hâsirîne).
Onlara yakın arkadaşlar musallat ettik. Böylece önlerinde ve arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) onlara süslediler. Cinlerden ve insanlardan, onlardan önce gelmiş geçmiş ümmetlerinde üzerine (azap) sözü hak oldu. Muhakkak ki onlar, hüsrana düşmüş olanlardır.

Fussilet Suresi 26. Ayet: Ve kâlellezîne keferû lâ tesmeû li hâzel kur’âni velgav fîhi leallekum taglibûn(taglibûne).
Kâfirler: “Bu Kur’ân’ı dinlemeyin, (okuma süresi) içinde gürültü yapın. Umulur ki böylece siz gâlip olursunuz.” dediler.

Fussilet Suresi 27. Ayet: Fe le nuzîkannellezîne keferû azâben şedîden ve le necziyennehum esveellezî kânû ya’melûn(ya’melûne).
Bundan sonra inkâr edenlere, mutlaka şiddetli azabı tattıracağız. Ve onları yaptıklarının en kötüsüyle mutlaka cezalandıracağız.

Fussilet Suresi 28. Ayet: Zâlike cezâu a’dâillâhin nâr(nârun), lehum fîhâ dârul huld(huldi), cezâen bimâkânû bi âyâtinâ yechadûn(yechadûne).
İşte bu Allah’ın düşmanlarının cezası ateştir. Âyetlerimizi bilerek inkâr etmiş olmaları sebebiyle ceza olarak, onlar için orada ebedîlik yurdu vardır.

Fussilet Suresi 29. Ayet: Ve kâlellezîne keferû rabbenâ erinellezeyni edallânâ minel cinni vel insi nec’al humâ tahte akdâminâ li yekûnâ minel esfelîn(esfelîne).
Kâfirler dediler ki: “Rabbimiz, insanlardan ve cinlerden bizi saptıranları bize göster. Onları ayaklarımızın altına alalım ki en aşağıda kalanlardan olsunlar.”

Fussilet Suresi 30. Ayet: İnnellezîne kâlû rabbunâllâhu summestekâmû tetenezzelu aleyhimul melâiketu ellâ tehâfû ve lâ tahzenû ve ebşirû bil cennetilletî kuntum tûadûn(tûadûne).
Muhakkak ki: “Rabbimiz Allah’tır.” deyip, sonra (da) istikamet üzere olanlara (Allah’a yönelip dîni ikame edenlere) melekler inerler: “Korkmayın ve mahzun olmayın. Ve vaadolunduğunuz cennetle sevinin!” (derler).

Fussilet Suresi 31. Ayet: Nahnu evliyâukum fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhireh(âhireti), ve lekum fîhâ mâ teştehî enfusukum ve lekum fîhâ mâ teddeûn(teddeûne).
Biz dünyada ve ahirette sizin dostlarınızız. Orada sizin için canlarınızın istediği ve talep ettiğiniz (her)şey vardır.

Fussilet Suresi 32. Ayet: Nuzulen min gafûrin rahîm(rahîmin).
Gafûr (mağfiret eden) ve Rahîm olan (Rahîm esmasıyla tecelli eden) (Allah) tarafından ziyafet (ikram) olarak.

Fussilet Suresi 33. Ayet: Ve men ahsenu kavlen mimmen deâ ilâllâhi ve amile sâlihan ve kâle innenî minel muslimîn(muslimîne).
Allah’a davet eden ve salih amel (nefs tasfiyesi) yapan ve: “Muhakkak ki ben teslim olanlardanım.” diyenden daha güzel sözlü kim vardır?

Fussilet Suresi 34. Ayet: Ve lâ testevîl hasenetu ve les seyyieh(seyyietu), idfa’ billetî hiye ahsenu fe izellezî beyneke ve beynehu adâvetun ke ennehu veliyyun hamîm(hamîmun).
Hasene (iyilik) ve seyyie (kötülük), müsavi (eşit) değildir. (Kötülüğü) en güzel şekilde karşıla. O zaman seninle arasında düşmanlık olan kişi, samimi bir dost gibi olur.

Fussilet Suresi 35. Ayet: Ve mâ yulakkâhâ illellezîne saberû, ve mâ yulakkâhâ illâ zû hazzın azîm(azîmin).
Ona (kötülüğü iyilikle karşılama hasletine), sabredenlerden ve hazzul azîm (en büyük haz) sahiplerinden başkası ulaştırılmaz.

Fussilet Suresi 36. Ayet: Ve immâ yenzeganneke mineş şeytâni nezgun festeız billâh(billâhi), innehu huves semîul alîm(alîmu).
Ama şeytandan sana mutlaka vesvese gelecektir. O zaman Allah’a sığın. Muhakkak ki O, en iyi işiten, en iyi bilendir.

Fussilet Suresi 37. Ayet: Ve min âyâtihil leylu ven nehâru veş şemsu vel kamer(kameru), lâ tescudû liş şemsi ve lâ lil kameri vescudû lillâhillezî halakahunne in kuntum iyyâhu ta’budûn(ta’budûne). (SECDE ÂYETİ)
Gece ve gündüz, Güneş ve Ay, Allah’ın âyetlerindendir. Güneş’e ve Ay’a secde etmeyin. Eğer sadece O’na (Allah’a) kul olduysanız, onları yaratan Allah’a secde edin.

Fussilet Suresi 38. Ayet: Fe inistekberû fellezîne inde rabbike yusebbihûne lehu bil leyli ven nehâri ve hum lâ yes’emûn(yes’emûne).
Eğer onlar hâlâ kibirleniyorlarsa, (bilsinler ki) Rab’lerinin katında bulunanlar, gece ve gündüz, O’nu tesbih ederler ve onlar bıkmazlar.

Fussilet Suresi 39. Ayet: Ve min âyâtihî enneke terel arda hâşiaten fe izâ enzelnâ aleyhel mâehtezzet ve rebet, innellezî ahyâhâ le muhyîl mevtâ, innehu alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).
Ve onun âyetlerindendir ki, arzı gerçekten kurumuş görürsün. Onun üzerine su indirdiğimiz zaman hareketlenir ve kabarır. Muhakkak ki ona (arza) hayat veren (Allah), elbette ölülere de hayat verendir. Muhakkak ki O, herşeye kaadirdir.

Fussilet Suresi 40. Ayet: İnnellezîne yulhıdûne fî âyâtinâ lâ yahfevne aleynâ, e fe men yulkâ fîn nâri hayrun em men ye’tî âminen yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), i’melû mâ şi’tum innehu bimâ ta’melûne basîr(basîrun).
Muhakkak ki, âyetlerimizde saptırma yapanlar, Bize gizli kalmazlar. Kıyâmet günü ateşin içine konulanlar mı yoksa Bize emin olarak gelenler mi hayırlıdır? Dilediğinizi yapın. Muhakkak ki O, yaptıklarınızı en iyi görendir.

Fussilet Suresi 41. Ayet: İnnellezîne keferû biz zikri lemmâ câehum, ve innehu le kitâbun azîz(azîzun).
Gerçekten onlar, kendilerine zikir (Kur’ân) geldiği zaman (O’nu) inkâr ettiler. Ve muhakkak ki O, Azîz (yüce ve şerefli) bir Kitap’tır.

Fussilet Suresi 42. Ayet: Lâ ye’tîhil bâtılu min beyni yedeyhi ve lâ min halfih(halfihî), tenzîlun min hakîmin hamîd(hamîdin).
Bâtıl, O’nun önünden ve arkasından O’na ulaşamaz. Hakîm (hüküm ve hikmet sahibi) ve Hamîd (Kendisine hamdedilen) (Allah) tarafından indirilmiştir.

Fussilet Suresi 43. Ayet: Mâ yukâlu leke illâ mâ kad kîle lir rusuli min kablik(kablike), inne rabbeke le zû magfiretin ve zû ikâbin elîm(elîmin).
Sana söylenen, senden öncekilere söylenmiş olandan başka bir şey değildir. Muhakkak ki senin Rabbin, mağfiretin ve elîm azabın sahibidir.

Fussilet Suresi 44. Ayet: Ve lev cealnâhu kur’ânen a’cemiyyen le kâlû lev lâ fussilet âyâtuh(âyâtuhu), e a’cemiyyun ve arabîy(arabîyyun), kul huve lillezîne âmenû huden ve şifâun, vellezîne lâ yû’minûne fî âzânihim vakrun ve hûve aleyhim amâ(amen), ulâike yunâdevne min mekânin baîd(baîdin).
Ve eğer O’nu (Kitab’ı), yabancı dil bir Kur’ân kılsaydık, mutlaka: “O’nun âyetleri açıklanmalı değil miydi?” derlerdi. Araba yabancı dil mi? De ki: “O, âmenû olanlar için hidayet ve şifadır. Ve mü’min olmayanların kulaklarında vakra vardır. O (Kur’ân), onlara karşı körlüktür (şifa ve hidayet değildir). İşte onlara uzak bir yerden seslenilir.

Fussilet Suresi 45. Ayet: Ve lekad âteynâ mûsel kitâbe fahtulife fîh(fîhi), ve lev lâ kelimetun sebekat min rabbike le kudıye beynehum, ve innehum lefî şekkin minhu murîb(murîbin).
Ve andolsun ki Musa (A.S)’a kitap verdik. Fakat onun hakkında ihtilâf ettiler. Rabbinden bir söz geçmemiş olsaydı, onların arasında (hemen) hüküm verilirdi. Ve muhakkak ki onlar, ondan mutlaka şek ve şüphe içinde olanlardır.

Fussilet Suresi 46. Ayet: Men amile sâlihan fe li nefsihî ve men esâe fe aleyhâ, ve mâ rabbuke bi zallâmin lil abîd(abîdi).
Kim salih amel (nefs tezkiyesi) işlerse, kendisi içindir. Ve kim kötülük yaparsa, o da onun aleyhinedir. Ve senin Rabbin kullar(ın)a zulmedici değildir.

Fussilet Suresi 47. Ayet: İleyhi yureddu ilmus sâah(sâati), ve mâ tahrucu min semerâtinmin ekmâmihâ ve mâ tahmilu min unsâ ve lâ tedau illâ bi ilmih(ilmihî), ve yevme yunâdîhim eyne şurekâî kâlû âzennâke mâ minnâ min şehîd(şehîdin).
O saatin (kıyâmetin) ilmi O’na döndürülür (O’na aittir). O’nun ilmi olmadan, hiçbir meyve, tomurcuğundan çıkmaz. Hiçbir kadın, hamile kalmaz ve doğum yapamaz. Onlara “Benim ortaklarım nerede?” diye seslenileceği gün “Sana arzettik, bizden bir şahit yoktur.” dediler (derler).

Fussilet Suresi 48. Ayet: Ve dalle anhum mâ kânû yed’ûne min kablu ve zannû mâ lehum min mahîs(mahîsın).
Ve daha önce tapmış oldukları şeyler, onlardan uzaklaşıp gittiler (giderler). Ve onlar için kaçacak bir yer olmadığını anladılar.

Fussilet Suresi 49. Ayet: Lâ yes’emul insânu min duâil hayri ve in messehuş şerru fe yeûsun kanût(kanûtun).
İnsan, hayır duasından (istemekten) usanmaz. Eğer ona şerr dokunursa, o zaman yeise kapılır ve ümitsiz olur.

Fussilet Suresi 50. Ayet: Ve le in ezaknâhu rahmeten minnâ min ba’di darrâe messethu le yekûlenne hâzâ lî ve mâ ezunnus sâate kâimeten ve le in ruci’tu ilâ rabbî inne lî indehu lel husnâ, fe le nunebbiennellezîne keferû bimâ amilû ve le nuzîkannehum min azâbin galîz(galîzin).
Ve eğer ona bir zarar dokunduktan sonra Bizden bir rahmet tattırırsak, mutlaka “Bu benimdir (hakkımdır). Ve ben, o saatin kaim olacağını (kıyâmet saatinin geleceğini) zannetmiyorum. Ve eğer gerçekten Rabbime geri döndürülsem bile, muhakkak ki O’nun (Allah’ın) yanında mutlaka güzellikler vardır.” der. O zaman kâfirlere, yaptıkları şeyleri elbette haber vereceğiz. Ve mutlaka dehşetli azaptan onlara tattıracağız.

Fussilet Suresi 51. Ayet: Ve izâ en’amnâ alel insâni a’rada ve neâ bi cânibih(cânibihî), ve izâ messehuş şerru fe zû duâin arîd(arîdın).
Ve insana ni’met verdiğimiz zaman yüz çevirdi ve yan çizdi (şükürden uzaklaştı). Ve ona bir şerr dokunduğu zaman artık çok dua eder.

Fussilet Suresi 52. Ayet: Kul e reeytum in kâne min indillâhi summe kefertum bihî men edallu mimmen huve fî şikâkın baîd(baîdin).
De ki: “Gördünüz mü? Eğer O (Kur’ân), Allah’ın indinden ise sonra da siz O’nu inkâr ettinizse, uzak bir ayrılığın içinde olandan daha çok dalâlette kim vardır?”

Fussilet Suresi 53. Ayet: Se nurîhim âyâtinâ fîl âfâkı ve fî enfusihim hattâ yetebeyyene lehum ennehul hakk(hakku), e ve lem yekfi bi rabbike ennehu alâ kulli şey’in şehîd(şehîdun).
Âyetlerimizi afakta (ruhumuzun baş gözüyle) ve enfüste (nefsimizin kalp gözüyle) onlara göstereceğiz. O’nun hak olduğu onlara tebeyyün etsin (açıkça belli olsun) diye. Rabbinin herşeye şahit olması kâfi değil mi?

Fussilet Suresi 54. Ayet: E lâ innehum fî miryetin min likâi rabbihim, e lâ innehu bi kulli şey’in muhît(muhîtun).
Onlar gerçekten Rab’lerine mülâki olacaklarından (ruhlarını hayatta iken Allah’a ulaştıracaklarından) şüphe içindeler, öyle değil mi? O (Allah), herşeyi ihata etmiştir (ilmiyle kuşatmıştır), öyle değil mi?

 

Nukteler.com’u Facebook’tan takip etmeyi unutmayın!

İlgili Makaleler

Bir Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün