Kuran-ı Kerim

Enbiyâ Suresi

Kuran-ı Kerim’in 21. suresi olan Enbiya Suresi Mekke'de nazil olmuştur, 112 ayettir. Enbiya Suresi Arapça-Türkçe okunuşu, Diyanet Meali ve Fazileti

Kuran-ı Kerim’in 21. suresi olan Enbiya Suresi Mekke’de nazil olmuştur, 112 ayettir. Enbiya Suresi Arapça-Türkçe okunuşu, Diyanet Meali ve Fazileti. Enbiya nedir, Enbiyâ anlamı ne demek? Zünnûn kelime anlamı nedir? Zünnun hangi peygamberin lakabıdır

Enbiyâ Suresi 

112 Ayetten oluşmaktadır. Kuran-ı Kerim’in yirmi birinci (21.) suresidir. Enbiya Suresi 17. Cüzde yer alır. Enbiya kelime anlamı olarak, Peygamberler anlamına gelir. Mekke’de nazil olmuştur. 4925 harften oluşmaktadır. Kuran-ı Kerim’de iniş sırasına göre 73. Suredir.

Enbiyâ, “Peygamberler” demektir. Bu sureye, çeşitli ayetlerinde pek çok peygamberden söz edildiği için “Enbiya” suresi denmiştir.

Konusu

Surede, Hz. İbrahim’den başlayarak Hz. İshak, Hz. Yakub, Hz. Lût, Hz. Nuh, Hz. Davud, Hz. Süleyman, Hz. Eyyûb, Hz. İsmail, Hz. İdris, Hz. Zülkifl, Hz. Zünnûn, Hz. Yunus, Hz. Zekeriyya, Hz. İsa ve Hz. Muhammed’in kıssaları anlatılmaktadır. Zünnûn, Yûnus peygamberin lakabıdır.

Peygamberlerin babası olarak nitelendirilen Hz. İbrahim’in uzun ve ayrıntılı kıssasından başlayarak Hz. İshak, Hz. Yakub, Hz. Lût, Hz. Nuh, Hz. Davud, Hz. Süleyman, Hz. Eyyûb, Hz. İsmail, Hz. İdris, Hz. Zülkifl, Hz. Zünnûn, Hz. Yunus, Hz. Zekeriyya, Hz. İsa ve peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed Mustafa (sav)’nın maruz kaldıkları çile ve sıkıntılar, bunlara nasıl sabrettikleri ve insanlığın mutluluğu için Allah yolunda nasıl fedakârlık gösterdikleri özlü bir şekilde bahsedilir.

Bundan başka, diğer Mekkî surelerde olduğu gibi, tevhid, nübüvvet (peygamberlik) ve ahiret inancı üzerinde durulmakta, bazı öğütler verilmektedir. Ayrıca kainatın ve dünyanın yaratılışı hakkında da bilgiler verilmektedir.

Enbiyâ Suresi Fazileti ve Sırları

Enbiyâ suresi, bir çok peygamberin kıssaları ve dualarını içeren bir sure olduğundan, tamamını veya bazı ayetlerini belirli sayılarda okumak ve zikretmek âlimler tarafından faziletli görülmüştür.

Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki:

“Her kim Enbiyâ Suresini okursa, ahirette hesabı çok kolay olur. (Kıyamet gününde) peygamberlerle musafaha etmiş olur.” (Ebu Suud Efendi, Ebu Suud Tefsiri (İrşadü Aklis-Selim) 6/90)

Hamile olan bir kadın kolay doğum yapmak isterse, Enbiya Suresinin 30. ayetini bir kağıda yazıp suyun içinde bekletir, daha sonra bu sudan içerse, Allah’ın izniyle isteği olur.

Yangından veya tehlikesinden kurtulmak veya yanarak ölmemek için Enbiya Suresinin 69. ayeti zaman zaman 693 kere okunur ve tekrarlanır.

Her kimin evladı olmuyorsa, Zekeriya (Aleyhisselam)’ın çocuğu olması için yaptığı ve Enbiya Suresinin 89. ayetinde geçen duaya devam ederse, Allah’u Teala’nın izniyle çocuğu olur.

Düşük yapan bir kadın bu sıkıntıdan kurtulmak isterse, Enbiyâ Suresinin 91-93. ayetleri bir kağıda yazılıp üzerinde taşırsa, Allah’ın izni ile isteği olur.

Maddi ve manevi hastalıklarına şifa bulmak isteyen kişi, Eyyüb (Aleyhisselam)’ın hastalıkları için yaptığı Enbiyâ Suresinin 83. ayetine devam etsin.

 

Bismillahirrahmanirrahim

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَاَيُّوبَ اِذْ نَادٰى رَبَّهُٓ اَنّ۪ى مَسَّنِىَ الضُّرُّ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَ

Ve eyyûbe iz nâdâ rabbehû ennî messeniyed durru ve ente erhamur râhimîn (1 defa) Enbiya 83.

( Eyyûb’u da hatırla. Hani o Rabbine, “Şüphesiz ki ben derde uğradım(hastalık geldi), sen ise merhametlilerin en merhametlisisin” diye niyaz etmişti.)

رَبّ۪ٓى اَنّ۪ى مَسَّنِى الضُّرُّ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَۚ

Yunus Peygamber’in duası olarak bilinen Enbiya Suresinin 87. ayeti hakkında rivayetler :

Bismillahirrahmanirrahim

“La ilahe illa ente sübhaneke inni küntü minez zalimin”

Sa’d bin Ebi Vakkas (Radıyallahü Anh)’den rivayetle Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki:

“Yunus Peygamber balığın karnında iken (kurtulmayı murat ettide) Rabbine ettiği dua şu idi

“Lâ ilâhe illa ente sübhâneke innî küntü minezzâlimîn”. Herhangi bir Müslüman herhangi bir şey için bu sözlerle dua ederse, muhakkak surette Allah onu kabul eder.”(Tirmizi, Daavat, 3505)

Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki:

“Hasta olan bir kimse 40 defa (bu zikri) okur da ölürse, şehit olarak ölür. Eğer, hastalıktan kurtularak şifa bulur, iyileşirse, günahları affedilir.” (Hakim, El-Müstedrek, 1/506)

Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Size birinizin başına dünya ile ilgili bir sıkıntı veya bela geldiğinde okuyarak bundan kurtulacağı bir şeyi haber vereyim mi? O, (Hazreti) Yunus’un Duasıdır.”(Suyuti, Cami’ussağir, 3/104, no.2861; Hakim, Müstedrek, 1/505)

Cafer bin Muhammed Hazretleri buyurdu ki: “Bir kederi olana şaşıyorum. Nasıl şu yukarıda zikredilen duayı (Hz. Yunus (a.s.)’ın duası) yapmaz.”

Her türlü tehlikeye karşı okunur.

Bu zikir her ne niyet için 41 gün sabah namazından sonra 41 defa okunmaya devam edilirse, Allah’ü Teala o kimsenin muradını nasip eder. (Kişi için istediği şey, helal ve hayırlı bir şey ise)

Herhangi bir kimsenin Allah katında bir isteği olursa, abdestli olarak secdeye varıp 40 kere bu zikri ederse, ne dileği varsa, kabul edilir.

Bir kimse: bu duayı hapiste bulunan, esir olan, borçlu veya hastaya şifa için okursa, okunacak miktarı 100, 313, 1000, 2455 kere okumalı yine de sonuç alamadı ise 70.000′ den 700.000’e kadar miktarı çoğaltmalıdır. Okumada kusur edilmediyse veya tesir edeceğine inanılmışsa, mutlaka istenen sonuç elde edilir. Defalarca tecrübe edilmiştir.

Hz. Aişe (r.a)’dan :

Resulü Ekrem’in şöyle buyurduğunu işittim;”sizden bir kimse sıkıntı, gam ve keder gelecek olursa,üç defa “La ilahe illa ente…”.desin.”buyurmuştur.

Enbiyâ Suresi Okunuşu

Arapça ve Latin Harfli Okunuşu, Diyanet Türkçe Meali

Bismillâhirrahmânirrahîm

Besmele

Enbiyâ Suresi 1. Ayet: Ikterebe lin nâsi hisâbuhum ve hum fî gafletin mu’ridûn(mu’ridûne).
Meali: İnsanlar için hesap vakti yaklaştı. Ve onlar, gaflet içinde yüz çevirenlerdir.

Enbiyâ Suresi 2. Ayet: Mâ ye’tîhim min zikrin min rabbihim muhdesin illestemeûhu ve hum yel’abûn(yel’abûne).
Meali: Rabbinden, yeni bir zikir (uyarı) gelmeye görsün. Onu, ancak oynayarak (alay ederek) dinlerler.

Enbiyâ Suresi 3. Ayet: Lâhiyeten kulûbuhum ve eserrûn necvellezîne zalemû hel hâzâ illâ beşerun mislukum, e fe te’tûnes sihre ve entum tubsırûn(tubsırûne).
Meali: Onların kalpleri, (Allah’ın söylediklerine) önem vermemekte. Ve zulmedenler, gizlice (şöyle) fısıldaştılar: “Bu (Hz. Muhammed S.A.V), sizin gibi bir beşer olmaktan başka bir şey mi? Yoksa siz, görerek (göz göre göre) sihre mi kapılıyorsunuz?”

Enbiyâ Suresi 4. Ayet: Kâle rabbî ya’lemul kavle fis semâi vel ardı ve huves semîul alîm(alîmu).
Meali: (O şöyle) dedi: “Benim Rabbim, semadaki ve yerdeki sözü bilir. Ve O, (en iyi) işiten, (en iyi) bilendir.”

Enbiyâ Suresi 5. Ayet: Bel kâlû adgâsu ahlâmin belifterâhu bel huve şâır(şâırun), fel ye’tinâ bi âyetin kemâ ursilel evvelûn(evvelûne).
Meali: “Hayır, karışık rüyalardır. Hayır, belki onu uydurdu. Hayır, belki de o bir şairdir. Öyleyse evvelkilere gönderildiği gibi bize (de) âyet (mucize) getirsin.” dediler.

Enbiyâ Suresi 6. Ayet: Mâ âmenet kablehum min karyetin ehleknâhâ, e fe hum yu’minûn(yu’minûne).
Onlardan önce helâk ettiğimiz ülkelerden (hiç)biri îmân etmediler. Öyleyse onlar mı îmân edecekler?

Enbiyâ Suresi 7. Ayet: Ve mâ erselnâ kableke illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).
Meali: Ve senden önce, vahyettiğimiz rical (erkekler)den başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline (daimî zikrin sahiplerine) sorun.

Enbiyâ Suresi 8. Ayet: Ve mâ cealnâhum ceseden lâ ye’kulûnet taâme ve mâ kânû hâlidîn(hâlidîne).
Meali: Ve Biz, onları (vahyettiğimiz ricalleri) yemek yemeyen bir beden (vücut) kılmadık. Ve onlar, halidin (ebedî, ölümsüz) değillerdir.

Enbiyâ Suresi 9. Ayet: Summe sadaknâhumul va’de fe enceynâhum ve men neşâu ve ehleknel musrifîn(musrifîne).
Meali: Sonra onlara olan vaade, sadık kaldık. Böylece onları ve dilediklerimizi kurtardık. Ve müsrifleri (haddi aşanları) helâk ettik.

Enbiyâ Suresi 10. Ayet: Lekad enzelnâ ileykum kitâben fîhi zikrukum, e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne).
Andolsun ki; içinde, sizi zikreden (sizden bahseden) bir kitap indirdik. Hâlâ akıl etmez misiniz?

Enbiyâ Suresi 11. Ayet: Ve kem kasamnâ min karyetin kânet zâlimeten ve enşe’nâ ba’dehâ kavmen âharîn(âharîne).
Meali: Ve Biz, zalim olan nice ülkeleri kırdık (döktük, yok ettik). Ve ondan sonra başka kavimler inşa ettik (yarattık).

Enbiyâ Suresi 12. Ayet: Fe lemmâ ehassû be’senâ izâ hum minhâ yerkudûn(yerkudûne).
Meali: Böylece (şiddetli) azabımızı hissettikleri zaman onlar, ondan kaçarlar.

Enbiyâ Suresi 13. Ayet: Lâ terkudû verciû ilâ mâ utriftum fîhi ve mesâkinikum leallekum tus’elûn(tus’elûne).
Meali: Kaçmayın ve orada şımartıldığınız (her isteğinizin yerine getirildiği) şeye (yere) ve meskenlerinize geri dönün ki (orada), sorgulanacaksınız.

Enbiyâ Suresi 14. Ayet: Kâlû yâ veylenâ innâ kunnâ zâlimîn(zâlimîne).
Meali: “Yazıklar olsun bize! Muhakkak ki biz, zalimler olmuştuk.” dediler.

Enbiyâ Suresi 15. Ayet: Fe mâ zâlet tilke da’vâhum hattâ cealnâhum hasîden hâmidîn(hâmidîne).
Meali: Böylece onların bu davaları (şikâyetleri); Biz onları, biçilmiş ekin (gibi) sönmüş hale getirinceye (ölünceye) kadar bitmedi.

Enbiyâ Suresi 16. Ayet: Ve mâ halaknes semâe vel arda ve mâ beynehumâ lâıbîn(lâıbîne).
Meali: Biz; yeri, göğü ve ikisinin arasındaki şeyleri, oyun (eğlence) olsun diye yaratmadık.

Enbiyâ Suresi 17. Ayet: Lev erednâ en nettehıze lehven lettehaznâhu min ledunnâ in kunnâ fâ’ılîn(fâ’ılîne).
Meali: Eğer Biz, eğlence edinmek isteseydik, (bunu) yapacak olsaydık mutlaka onu, Kendi katımızdan edinirdik.

Enbiyâ Suresi 18. Ayet: Bel nakzifu bil hakkı alel bâtıli fe yedmeguhu fe izâ huve zâhik(zâhikun), ve lekumul veylu mimmâ tasıfûn(tasıfûne).
Meali: Hayır, Biz, hakkı bâtılın üzerine atarız. Böylece onu mahveder. O zaman o (bâtıl), zail olmuştur. Vasfettiğiniz (Allah’a isnat ettiğiniz) şeylerden dolayı size yazıklar olsun.

Enbiyâ Suresi 19. Ayet: Ve lehu men fîs semâvâti vel ard(ardı), ve men indehu lâ yestekbirûne an ıbâdetihî ve lâ yestahsirûn(yestahsirûne).
Meali: Semalardaki (göklerdeki) ve arzdaki (yerdeki) bütün kişiler, O’nundur. Ve O’nun katında olan kişiler (huzur namazını kılanlar), O’na ibadet etmekten kibirlenmezler ve onlar yorulmazlar.

Enbiyâ Suresi 20. Ayet: Yusebbihûnel leyle ven nehâre lâ yefturûn(yefturûne).
Meali: Onlar, gece ve gündüz ara vermeden (Allah’ı) tesbih ederler (daimî zikrin sahibidirler).

Enbiyâ Suresi 21. Ayet: Emittehazu âliheten minel ardı hum yunşirûn(yunşirûne).
Meali: Yoksa onlar, arzdan (yerden) ilâhlar mı edindiler? Onları (o ilâhlar mı) diriltecek?

Enbiyâ Suresi 22. Ayet: Lev kâne fîhimâ âlihetun illâllâhu le fesedetâ, fe subhânallâhi rabbil arşi ammâ yasıfûn(yasıfûne).
Meali: Eğer ikisinde de (semada ve arzda), Allah’tan başka ilâhlar olsaydı, ikisi de (yer de, gök de) mutlaka fesada uğrardı. Arşın Rabbi Allah, onların vasıflandırdığı (isnat ettikleri) şeylerden münezzehtir.

Enbiyâ Suresi 23. Ayet: Lâ yus’elu ammâ yef’alu ve hum yus’elûn(yus’elûne).
O (Allah), yaptığı şeylerden mesul (sorumlu) değildir. Ve onlar, (yaptıklarından) mesuldür (sorgulanırlar).

Enbiyâ Suresi 24. Ayet: Emittehazû min dûnihî âliheh(âliheten), kul hâtû burhânekum, hâzâ zikru men maiye ve zikru men kablî, bel ekseruhum lâ ya’lemûnel hakka fehum mu’ridûn(mu’ridûne).
Meali: Yoksa O’ndan (Allah’tan) başka ilâhlar mı edindiler? “Haydi burhanınızı (kesin delilinizi) getirin. (İşte) bu, benimle beraber olanların ve benden öncekilerin zikridir (kitabıdır).” de. Fakat onların çoğu, hakkı bilmezler. Bu sebeple onlar, yüz çevirenlerdir.

Enbiyâ Suresi 25. Ayet: Ve mâ erselnâ min kablike min resûlin illâ nûhî ileyhi ennehu lâ ilâhe illâ ene fa’budûn(fa’budûni).
Meali: Ve senden önce: “Benden başka ilâh yoktur.” diye (kendisine) vahyetmediğimiz bir resûl göndermedik. Öyleyse (sadece) Bana kul olun!

Enbiyâ Suresi 26. Ayet: Ve kâlûttehazer rahmânu veleden subhâneh(subhânehu), bel ıbâdun mukremûn(mukremûne).
Meali: Ve: “Rahmân evlât edindi.” dediler. O, Sübhan’dır (münezzehtir). Hayır, (onlar, kendilerine) ikram edilmiş kullardır.

Enbiyâ Suresi 27. Ayet: Lâ yesbikûnehu bil kavli ve hum bi emrihî ya’melûn(ya’melûne).
Meali: Onlar, söz ile O’nun (Allah’ın önüne) geçmezler. Ve onlar, O’nun (Allah’ın) emriyle amel ederler.

Enbiyâ Suresi 28. Ayet: Ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum ve lâ yeşfeûne illâ li menirtedâ ve hum min haşyetihî muşfikûn(muşfikûne).
Meali: Onların önünde ve arkasında olan şeyleri (muhafız melekleri) bilir. Ve onlar, (Allah’ın) rızasına ermiş olanlardan başkasına şefaat etmezler. Ve onlar, O’nun (Allah’ın) haşyetinden korkanlardır.

Enbiyâ Suresi 29. Ayet: Ve men yekul minhum innî ilâhun min dûnihî fe zâlike neczîhi cehennem(cehenneme), kezâlike neczîz zâlimîn(zâlimîne).
Meali: Ve onlardan kim: “Muhakkak ki ben, O’ndan başka bir ilâhım.” derse, işte o zaman onu cehennem ile cezalandırırız. Zalimleri işte böyle cezalandırırız.

Enbiyâ Suresi 30. Ayet: E ve lem yerellezîne keferû ennes semâvâti vel arda kânetâ retkan fe fetaknâhuma, ve cealnâ minel mâi kulle şey’in hayy(hayyin), e fe lâ yu’minûn(yu’minûne).
Meali: İnkâr edenler (kâfirler), semaların ve arzın bitişik olduğunu görmediler mi? Sonra Biz, o ikisini (birbirinden) ayırdık. Ve her canlı şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmazlar mı?

Enbiyâ Suresi 31. Ayet: Ve cealnâ fîl ardı revâsiye en temîde bihim ve cealnâ fîhâ ficâcen subulen leallehum yehtedûn(yehtedûne).
Meali: Ve arzda (yeryüzünde), onları sarsar diye (sarsmaması için) dağlar kıldık. Ve orada geniş yollar oluşturduk. Umulur ki (böylece) onlar, hidayete ererler (ulaşırlar).

Enbiyâ Suresi 32. Ayet: Ve cealnes semâe sakfen mahfûzâ(mahfûzen), ve hum an âyâtihâ mu’ridûn(mu’ridûne).
Meali: Ve semayı (gökleri) muhafaza edilmiş bir tavan kıldık. Ve onlar, O’nun âyetlerinden yüz çevirenlerdir.

Enbiyâ Suresi 33. Ayet: Ve huvellezî halakal leyle ven nehâre veş şemse vel kamer(kamere), kullun fî felekin yesbehûn(yesbehûne).
Meali: Geceyi ve gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı yaratan O’dur. Hepsi feleklerinde (yörüngelerinde) yüzerler.

Enbiyâ Suresi 34. Ayet: Ve mâ cealnâ li beşerin min kablikel huld(hulde), e fe in mitte fe humul hâlidûn(hâlidûne).
Meali: Ve senden önce bir beşeri, ebedî (ölümsüz) kılmadık. Öyleyse sen ölürsen, o zaman onlar, ebedî mi olacaklar (ölmeyecekler mi)?

Enbiyâ Suresi 35. Ayet: Kullu nefsin zâikatul mevt(mevti), ve neblûkum biş şerri vel hayri fitneh(fitneten), ve ileynâ turceûn(turceûne).
Meali: Bütün nefsler, ölümü tadıcıdır. Sizi, hayır ve şerr fitneleri ile imtihan ederiz. Ve Bize döndürüleceksiniz.

Enbiyâ Suresi 36. Ayet: Ve izâ reâkellezîne keferû in yettehızûneke illâ huzuvâ(huzuven), e hâzellezî yezkuru âlihetekum, ve hum bi zikrir rahmâni hum kâfirûn(kâfirûne).
Meali: Ve inkâr edenler (kâfirler), seni gördükleri zaman: “Sizin ilâhlarınızı zikreden (onlar hakkında konuşan) bu mu?” diyerek, seni sadece alay konusu edinirler. Ve onlar, Rahmân’ın Zikri’ni (Kitabı’nı) inkâr edenlerdir.

Enbiyâ Suresi 37. Ayet: Hulikal insânu min acel(acelin), seurîkum âyâtî fe lâ testa’cilûn(testa’cilûni).
Meali: İnsan aceleci olarak yaratıldı. Size âyetlerimi göstereceğim. Artık Benden acele istemeyin.

Enbiyâ Suresi 38. Ayet: Ve yekûlûne metâ hâzel va’du in kuntum sâdıkîn(sâdıkîne).
Meali: “Eğer siz doğru söyleyenlerseniz, bu vaad ne zaman (yerine getirilecek)?” derler.

Enbiyâ Suresi 39. Ayet: Lev ya’lemullezîne keferû hîne lâ yekuffûne an vucûhihimun nâre ve lâ an zuhûrihim ve lâ hum yunsarûn(yunsarûne).
Meali: İnkâr edenler, (cehennem) ateşini yüzlerinden ve sırtlarından gideremeyecekleri ve yardım olunmayacakları zamanı keşke bilselerdi.

Enbiyâ Suresi 40. Ayet: Bel te’tîhim bagteten fe tebhetuhum fe lâ yestetî’ûne reddehâ ve lâ hum yunzarûn(yunzarûne).
Meali: Hayır, onlara (azap) ansızın gelecek. Böylece onları dehşette bırakacak. Artık onu reddetmeye (geri çevirmeye) güçleri yetmeyecek. Ve de onlara bakılmayacak.

Enbiyâ Suresi 41. Ayet: Ve lekadistuhzie bi rusulin min kablike fe hâka billezîne sehırû minhum mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).
Meali: Andolsun ki senden önce (de) resûllerle alay edildi. Sonra alay etmiş oldukları şey, alay edenleri kuşattı.

Enbiyâ Suresi 42. Ayet: Kul men yekleukum bil leyli ven nehâri miner rahmân(rahmâni), bel hum an zikri rabbihim mu’ridûn(mu’ridûne).
Meali: “Sizi, gündüz ve gece Rahmân’dan (Allah’ın azabından) kim korur?” de. Hayır, onlar Rab’lerinin zikrinden yüz çevirenlerdir.

Enbiyâ Suresi 43. Ayet: Em lehum âlihetun temneuhum min dûninâ, lâ yestetîûne nasre enfusihim ve lâ hum minnâ yushabûn(yushabûne).
Meali: Yoksa onların, Bizden men eden (azabımızdan onları koruyan) ilâhları mı var? Onların, kendilerine dahi yardım etmeye güçleri yetmez. Ve onlara, Bizim tarafımızdan sahip çıkılmaz.

Enbiyâ Suresi 44. Ayet: Bel metta’nâ hâulâi ve âbâehum hattâ tâle aleyhimul umur(umuru), e fe lâ yerevne ennâ ne’til arda nenkusuhâ min etrâfihâ, e fehumul gâlibûn(gâlibûne).
Meali: Hayır, onlara da uzun gelen bir ömür boyunca onları ve babalarını, Biz metalandırdık (faydalandırdık). Arza gelip, onu etrafından nasıl eksilttiğimizi hâlâ görmüyorlar mı? Öyleyse gâlip gelenler (üstün olanlar) onlar mı?

Enbiyâ Suresi 45. Ayet: Kul innemâ unzirukum bil vahyi ve lâ yesmeus summud duâe izâ mâ yunzerûn(yunzerûne).
Meali: De ki: “Ben, sizi sadece vahiy ile uyarıyorum.” Ve sağırlar, uyarıldıkları zaman (uyarıldıkları) şeye daveti işitmezler.

Enbiyâ Suresi 46. Ayet: Ve le in messethum nefhatun min azâbi rabbike le yekûlunne yâ veylenâ innâ kunnâ zâlimîn(zâlimîne).
Meali: Ve eğer, onlara Rabbinin azabından bir esinti dokunursa, mutlaka: “Bize yazıklar olsun, gerçekten biz, zalimler olduk.” derler.

Enbiyâ Suresi 47. Ayet: Ve nedaul mevâzînel kısta li yevmil kıyâmeti fe lâ tuzlemu nefsun şey’â(şey’en) ve in kâne miskâle habbetin min hardelin eteynâ bihâ, ve kefâ binâ hâsibîn(hâsibîne).
Meali: Ve Biz, kıyâmet günü adalet mizanlarını koyarız. O zaman, kimseye hiçbir şeyle zulmedilmez. Ve hardal tanesi kadar bir ağırlık olsa, onu getiririz (hayat filminde gösteririz). Ve Bize, hesap görücüler kâfidir.

Enbiyâ Suresi 48. Ayet: Ve lekad âteynâ mûsâ ve hârûnel furkâne ve dıyâen ve zikren lil muttekîn(muttekîne).
Meali: Ve andolsun ki Biz, Musa (A.S)’a ve Harun (A.S)’a, takva sahipleri için Furkan’ı (Tevrat’ı), bir Işık (Nur) ve Zikir olarak verdik.

Enbiyâ Suresi 49. Ayet: Ellezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve hum mines sâati muşfikûn(muşfikûne).
Meali: Onlar, gaybde (görmedikleri halde) Rab’lerine huşû duyarlar. Ve onlar, o saatten (kıyâmet saatinden) korkanlardır.

Enbiyâ Suresi 50. Ayet: Ve hâzâ zikrun mubârekun enzelnâh(enzelnâhu), e fe entum lehu munkirûn(munkirûne).
Meali: Ve bu, Bizim indirdiğimiz Mübarek Bir Zikir’dir. Siz, hâlâ O’nu inkâr edenler misiniz?

Enbiyâ Suresi 51. Ayet: Ve lekad âteynâ ibrâhîme ruşdehu min kablu ve kunnâ bihî âlimîn(âlimîne).
Meali: Ve andolsun ki daha önce İbrâhîm (A.S)’a rüşdünü (irşad yetkisini) verdik. Ve Biz, onu (irşada ehil olduğunu) bilenlerdik.

Enbiyâ Suresi 52. Ayet: İz kâle li ebîhi ve kavmihî mâ hâzihit temâsîlulletî entum lehâ âkifûn(âkifûne).
Meali: (İbrâhîm A.S), babasına ve kavmine şöyle demişti: “Sizin ibadet ettiğiniz bu heykeller nedir?”

Enbiyâ Suresi 53. Ayet: Kâlû vecednâ âbâenâ lehâ âbidîn(âbidîne).
“Babalarımızı ona (onlara) ibadet ediyor bulduk.” dediler.

Enbiyâ Suresi 54. Ayet: Kâle lekad kuntum entum ve âbâukum fî dalâlin mubîn(mubînin).
Meali: (İbrâhîm A.S): “Andolsun ki siz ve babalarınız, apaçık dalâlettesiniz.” dedi.

Enbiyâ Suresi 55. Ayet: Kâlû e ci’tenâ bil hakkı em ente minel lâıbîn(lâıbîne).
Meali: “Sen, bize hakkı mı getirdin yoksa sen (bizimle) oyun mu oynuyorsun?” dediler.

Enbiyâ Suresi 56. Ayet: Kâle bel rabbukum rabbus semâvâti vel ardıllezî fatarahunne ve ene alâ zâlikum mineş şâhidîn(şâhidîne).
Meali: “Hayır sizin Rabbiniz, semaların ve arzın Rabbidir ve onları yaratandır. Ve ben, buna şahit olanlardanım.” dedi.

Enbiyâ Suresi 57. Ayet: Ve tallâhi le ekîdenne asnâmekum ba’de en tuvellû mudbirîn(mudbirîne).
Meali: Allah’a yemin olsun, siz arkanızı döndükten (gittikten) sonra ben mutlaka sizin putlarınıza hile yapacağım.

Enbiyâ Suresi 58. Ayet: Fe cealehum cuzâzen illâ kebîren lehum leallehum ileyhi yerciûn(yerciûne).
Meali: Sonra onları (putları) cüz cüz (parça parça) yaptı. Onların büyük olanı hariç. Umulur ki böylece onlar, ona rücu ederler (dönerler).

Enbiyâ Suresi 59. Ayet: Kâlû men feale hâzâ bi âlihetinâ innehu le minez zâlimîn(zâlimîne).
Meali: “Bizim ilâhlarımıza bunu kim yaptı? Muhakkak ki o, gerçekten zalimlerdendir.” dediler.

Enbiyâ Suresi 60. Ayet: Kâlû semi’nâ feten yezkuruhum yukâlu lehû ibrâhîm(ibrâhîmu).
Meali: “Ona (kendisine), İbrâhîm denen gencin, onları zikrettiğini (putlardan bahsettiğini) işittik.” dediler.

Enbiyâ Suresi 61. Ayet: Kâlû fe’tû bihî alâ a’yunin nâsi leallehum yeşhedûn(yeşhedûne).
Meali: “Öyleyse onu, insanların gözü önüne getirin! Böylece onlar şahit olurlar.” dediler.

Enbiyâ Suresi 62. Ayet: Kâlû e ente fealte hâzâ bi âlihetinâ yâ ibrahîm(ibrahîmu).
Meali: “Ey İbrâhîm! Bizim ilâhlarımıza bunu sen mi yaptın?” dediler.

Enbiyâ Suresi 63. Ayet: Kâle bel fealehu kebîruhum hâzâ fes’elûhum in kânû yentıkûn(yentıkûne).
Meali: (İbrâhîm A.S) şöyle dedi: “Hayır, bunu onların büyüğü yaptı. Haydi eğer onlar konuşuyorlarsa (konuşabiliyorlarsa) onlara sorun!”

Enbiyâ Suresi 64. Ayet: Fe receû ilâ enfusihim fe kâlû innekum entumuz zâlimûn(zâlimûne).
Meali: Bunun üzerine kendilerine geldiler, sonra da (kendileri için); “Muhakkak ki siz; siz zalimlersiniz.” dediler.

Enbiyâ Suresi 65. Ayet: Summe nukisû alâ ruûsihim, lekad alimte mâ hâulâi yentıkûn(yentıkûne).
Meali: Sonra onların başları öne eğildi. (Hz. İbrâhîm’e): “Andolsun ki sen, bunların konuşmadığını (konuşamadığını) biliyordun.” (dediler).

Enbiyâ Suresi 66. Ayet: Kâle e fe ta’budûne min dûnillâhi mâ lâ yenfeukum şey’en ve lâ yadurrukum.
Meali: (İbrâhîm A.S): “Hâlâ size bir faydası ve zararı olmayan, Allah’tan başka şeylere mi tapıyorsunuz?” dedi.

Enbiyâ Suresi 67. Ayet: Uffin lekum ve li mâ ta’budûne min dûnillâh(dûnillâhi), e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne).
Meali: Size ve Allah’tan başka taptığınız şeylere yazıklar olsun. Hâlâ akıl etmiyor musunuz?

Enbiyâ Suresi 68. Ayet: Kâlû harrikûhu vansurû âlihetekum in kuntum fâılîn(fâılîne).
Meali: “Eğer yapabilirseniz, onu (İbrâhîm A.S’ı) yakın! Ve ilâhlarınıza yardım edin.” dediler.

Enbiyâ Suresi 69. Ayet: Kulnâ yâ nâru kûnî berden ve selâmen alâ ibrahîm(ibrahîme).
Meali: “Ey ateş! İbrâhîm (A.S)’a (karşı) soğuk ve selâmet (zararsız) ol.” dedik.

Enbiyâ Suresi 70. Ayet: Ve erâdû bihî keyden fe cealnâ humul ahserîn(ahserîne).
Meali: Ve ona tuzak kurmak istediler. Fakat Biz, onları daha çok hüsrana düşürdük.

Enbiyâ Suresi 71. Ayet: Ve necceynâhu ve lûtan ilel ardılletî bâraknâ fîhâ lil âlemîn(âlemîne).
Meali: Âlemler içinde bereketli kıldığımız arz’a, onu ve Hz. Lut’u (ulaştırıp) kurtardık.

Enbiyâ Suresi 72. Ayet: Ve vehebnâ lehu ishâk(ishâka), ve ya’kûbe nâfileh(nâfileten), ve kullen cealnâ sâlihîn(sâlihîne).
Meali: Ve ona, İshak (A.S)’ı ve nafileten (ilâveten) Yâkub (A.S)’ı vehbî (armağan) olarak verdik. Ve hepsini salihler kıldık.

Enbiyâ Suresi 73. Ayet: Ve cealnâhum eimmeten yehdûne bi emrinâ ve evhaynâ ileyhim fi’lel hayrâti ve ikâmes salâti ve îtâez zekâh(zekâti), ve kânû lenâ âbidîn(âbidîne).
Meali: Ve onları, emrimizle hidayete erdiren (ölmeden önce ruhları Allah’a ulaştıran) imamlar kıldık. Ve onlara, hayırlar işlemeyi, namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik. Ve onlar, Bize kul oldular.

Enbiyâ Suresi 74. Ayet: Ve lûtan âteynâhu hukmen ve ılmen ve necceynâhu minel karyetilletî kânet ta’melul habâis(habâise), innehum kânû kavme sev’in fâsikîn(fâsikîne).
Meali: Ve Lut (A.S)’a hikmet ve ilim verdik. Ve habaîs (kötülükler, ahlâksızlıklar) işleyen ülkeden onu kurtardık. Muhakkak ki onlar, fasık olan kötü bir kavimdi.

Enbiyâ Suresi 75. Ayet: Ve edhalnâhu fî rahmetinâ, innehu mines sâlihîn(sâlihîne).
Meali: Ve onu rahmetimizin içine dahil ettik. Muhakkak ki o, salihlerdendir.

Enbiyâ Suresi 76. Ayet: Ve nûhan iz nâdâ min kablu festecebnâ lehu fe necceynâhu ve ehlehu minel kerbil azîm(azîmi).
Meali: Ve Nuh (A.S), daha önce nida etmişti (seslenmiş, dua etmişti). Bunun üzerine ona icabet ettik (duasını kabul ettik). Böylece onu ve ehlini (ailesini) büyük bir üzüntüden kurtardık.

Enbiyâ Suresi 77. Ayet: Ve nasarnâhu minel kavmillezîne kezzebû bi âyâtinâ, innehum kânû kavme sev’in fe agraknâhum ecmaîn(ecmaîne).
Meali: Ve âyetlerimizi yalanlayan bir kavme karşı ona yardım ettik. Muhakkak ki onlar, kötü bir kavim oldu. Böylece onların hepsini boğduk.

Enbiyâ 78. Ayet: Ve dâvude ve suleymâne iz yahkumâni fîl harsi iz nefeşet fîhi ganemul kavm(kavmi), ve kunnâ li hukmihim şâhidîn(şâhidîne).
Meali: Dâvud (a.s) ve Süleyman (a.s), bir kavmin koyunlarının gece (çobansız olarak) içinde yayılıp otladığı ekinler hakkında hüküm veriyorlardı. Ve Biz, onların hükmüne şahittik.

Enbiyâ 79. Ayet: Fe fehhemnâhâ suleymân(suleymâne), ve kullen âteynâ hukmen ve ılmen ve sehharnâ mea dâvudel cibâle yusebbihne vet tayr(tayre), ve kunnâ fâılîn(fâılîne).
Meali: Böylece onu (bu hükmü), Süleyman (a.s)’a anlattık. Ve hepsine hikmet ve ilim verdik. Dâvud (a.s)’la beraber tesbih eden (etsinler diye) dağları ve kuşları musahhar (emrine amade) kıldık. Ve (bunları) yapan, Biziz.

Enbiyâ Suresi 80. Ayet: Ve allemnâhu san’ate lebûsin lekum li tuhsınekum min be’sikum, fe hel entum şâkirûn(şâkirûne).
Meali: Sizin için ona, şiddetli çarpışmalarınızda sizi korusun diye elbise (zırh) yapmayı öğrettik. Öyleyse siz şükredenler(den) misiniz?

Enbiyâ 81. Ayet: Ve li suleymâner rîha âsıfeten tecrî bi emrihî ilel ardılletî bâreknâ fîhâ ve kunnâ bi kulli şey’in âlimîn(âlimîne).
Meali: Ve fırtınalı rüzgâr, Hz. Süleyman içindi. (Rüzgâr), bereketli kıldığımız oradaki yerlere onun emriyle giderdi. Ve Biz, herşeyi bileniz (biliriz).

Enbiyâ 82. Ayet: Ve mineş şeyâtîni men yegûsûne lehu ve ya’melûne amelen dûne zâlik(zâlike), ve kunnâ lehum hâfızîn(hâfızîne).
Meali: Ve şeytanlardan, onun için denize dalanlar ve bundan başka işler yapanlar (da) vardı. Ve onları (onun emrinde) muhafaza eden, Bizdik.

Enbiyâ 83. Ayet: Ve eyyûbe iz nâdâ rabbehû ennî messeniyed durru ve ente erhamur râhimîn(râhimîne).
Meali: Ve Hz. Eyüp, Rabbine (şöyle) nida etmişti: “Muhakkak ki, bana bir zarar isabet etti (hastalık geldi). Ve Sen, rahmet edenlerin en çok rahmet edenisin.”

Enbiyâ 84. Ayet: Festecebnâ lehu fe keşefnâ mâ bihî min durrin ve âteynâhu ehlehu ve mislehum meahum rahmeten min ındinâ ve zikrâ lil âbidîn(âbidîne).
Meali: Bunun üzerine ona icabet ettik (duasını kabul ettik). Böylece zarar veren şeyi giderdik (hastalığı iyileştirdik). Kullara bir zikir (öğüt) ve katımızdan bir rahmet olsun diye. Ona ehlini (ailesini) ve onlarla beraber bir mislini daha verdik.

Enbiyâ 85. Ayet: Ve ismâîle ve idrîse ve zelkifl(zelkifli), kullun mines sâbirîn(sâbirîne).
Meali: Ve Hz. İsmail ve Hz. İdris ve Hz. Zelkifli; hepsi sabredenlerdendir.

Enbiyâ Suresi 86. Ayet: Ve edhalnâhum fî rahmetinâ, innehum mines sâlihîn(sâlihîne).
Meali: Ve onları, rahmetimizin içine dahil ettik. Muhakkak ki onlar, salihlerdendir.

Enbiyâ Suresi 87. Ayet: Ve zennûni iz zehebe mugâdıben fe zanne en len nakdire aleyhi fe nâdâ fiz zulumâti en lâ ilâhe illâ ente subhâneke innî kuntu minez zâlimîn(zâlimîne).
Meali: Ve Zennûn (Yunus A.S), gadaba gelerek (öfkelenerek) gitmişti. Böylece ona muktedir olamayacağımızı (hükmedemeyeceğimizi) zannetti. Sonra karanlıklar içinde (şöyle) nida etti: “Senden başka İlâh yoktur. Sen Sübhan’sın (herşeyden münezzehsin). Muhakkak ki ben, zalimlerden oldum.”

Enbiyâ 88. Ayet: Festecebnâ lehu ve necceynâhu minel gamm(gammi), ve kezâlike nuncil mu’minîn(mu’minîne).
Meali: Bunun üzerine ona icabet ettik (duasını kabul ettik). Ve onu, gamdan (üzüntüden, kederden) kurtardık. Ve Biz, mü’minleri işte böyle kurtarırız.

Enbiyâ 89. Ayet: Ve zekeriyyâ iz nâdâ rabbehu rabbi lâ tezernî ferden ve ente hayrul vârisîn(vârisîne).
Meali: Ve Hz. Zekeriya, Rabbine (şöyle) nida etmişti: “Rabbim, beni tek başıma bırakma ve Sen, varislerin en hayırlısısın.”

Enbiyâ 90. Ayet: Festecebnâ leh(lehu), ve vehebnâ lehu yahyâ ve aslahnâ lehu zevceh(zevcehu), innehum kânû yusâriûne fil hayrâti ve yed’ûnenâ regaben ve rehebâ(reheben), ve kânû lenâ hâşiîn(hâşiîne).
Meali: Bunun üzerine ona icabet ettik (duasını kabul ettik). Ve ona, Yahya (A.S)’ı hibe (armağan) ettik. Ve onun için, zevcesini de ıslâh ettik (çocuğu olabilecek duruma getirdik). Muhakkak ki onlar, hayırlarda yarışırlardı. Ve Bize, rağbet ederek ve korkarak dua ederlerdi. Ve onlar, Bize huşû duyanlardı.

Enbiyâ Suresi 91. Ayet: Velletî ahsanet fercehâ fe nefahnâ fîhâ min rûhinâ ve cealnâhâ vebnehâ âyeten lil âlemîn(âlemîne).
Meali: Ve o (Hz. Meryem), ırzını korudu. O zaman Biz, ruhumuzdan onun içine üfledik. Onu ve oğlunu, âlemlere âyet (ibret) kıldık.

Enbiyâ Suresi 92. Ayet: İnne hâzihî ummetukum ummeten vâhıdeten ve ene rabbukum fa’budûn(fa’budûni).
Meali: Muhakkak ki bu sizin ümmetiniz (topluluğunuz, dîniniz), tek bir ümmettir (dîndir). Ve Ben, sizin Rabbinizim. Öyleyse Bana kul olun!

Enbiyâ Suresi 93. Ayet: Ve tekattaû emrehum beynehum, kullun ileynâ râciûn(râciûne).
Meali: Ve emirlerini (uygulamalarını), kendi aralarında böldüler (fırkalara ayrıldılar). Hepsi Bize dönecek olanlardır.

Enbiyâ Suresi 94. Ayet: Fe men ya’mel mines sâlihâti ve huve mu’minun fe lâ kufrâne li sa’yih(sa’yihî), ve innâ lehu kâtibûn(kâtibûne).
Meali: O halde kim mü’min olarak salihat (nefs tezkiyesi) yaparsa, bundan sonra onun gayretleri (kazandığı dereceler) örtülmez (eksilmez, yok olmaz). Ve muhakkak ki Biz, onu yazanlarız.

Enbiyâ 95. Ayet: Ve harâmun alâ karyetin ehleknâhâ ennehum lâ yerciûn(yerciûne).
Meali: Ve helâk ettiğimiz bir kasaba halkının, oraya dönmesi (yeniden hayata getirilmesi) haramdır (imkânsızdır).

Enbiyâ 96. Ayet: Hattâ izâ futihat ye’cûcu ve me’cûcu ve hum min kulli hadebin yensilûn(yensilûne).
Meali: Nihayet yecüc ve mecüc, (sedleri) açıldığı zaman tepelerin hepsinden saldırırlar.

Enbiyâ 97. Ayet: Vakterabel va’dul hakku fe izâ hiye şahısatun ebsârullezîne keferû, yâ veylenâ kad kunnâ fî gafletin min hâzâ bel kunnâ zâlimîn(zâlimîne).
Meali: Ve hak vaad yaklaştı. İşte o zaman kâfir olanların gözleri (korku ile) büyür. (Derler ki): “Bize yazıklar olsun. Biz bundan gaflet içindeydik. Meğer biz zalimler olmuşuz (kendimize zulmetmişiz).”

Enbiyâ 98. Ayet: İnnekum ve mâ ta’budûne min dûnillâhi hasabu cehennem(cehenneme), entum lehâ vâridûn(vâridûne).
Meali: Muhakkak ki siz ve sizin Allah’tan başka taptıklarınız, cehennem yakıtısınız (odunusunuz). Siz, ona girecek olanlarsınız.

Enbiyâ 99. Ayet: Lev kâne hâulâi âliheten mâ veradûhâ, ve kullun fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Meali: Eğer onlar gerçekten ilâhlar olsaydılar, oraya (cehenneme) girmeyeceklerdi. Ve hepsi orada ebediyyen kalacak olanlardır.

Enbiyâ 100. Ayet: Lehum fîhâ zefîrun ve hum fîhâ lâ yesmeûn(yesmeûne).
Meali: Onlar, orada (ızdırap ile) inlerler. Ve onlar, orada (bir şey) işitmezler.

Enbiyâ 101. Ayet: İnnellezîne sebekat lehum minnel husnâ ulâike anhâ mub’adûn(mub’adûne).
Meali: Muhakkak ki Bizden kendilerine hüsna (güzellikler) ulaşanlar (yazılanlar), işte onlar, ondan (cehennemden) uzaklaştırılanlardır.

Enbiyâ Suresi 102. Ayet: Lâ yesme’ûne hasîsehâ, ve hum fî meştehet enfusuhum hâlidûn(hâlidûne).
Meali: Onun (cehennemin) uğultusunu işitmezler. Ve onlar, istedikleri şeyler içinde ebedî kalacak olanlardır.

Enbiyâ Suresi 103. Ayet: Lâ yahzunuhumul fezeul ekberu ve tetelakkâhumul melâikeh(melâiketu), hâzâ yevmukumullezî kuntum tûadûn(tûadûne).
Meali: O en büyük dehşet (korku), onları mahzun etmez. Ve melekler, onları karşılar (ve derler ki): “Bu, sizin vaadolunduğunuz gününüzdür.”

Enbiyâ Suresi 104. Ayet: Yevme natvis semâe ke tayyis sicilli lil kutub(kutubi), kemâ bede’nâ evvele halkın nuîduh(nuîduhu), va’den aleynâ, innâ kunnâ fâılîn(fâılîne).
Meali: O gün, kitapların yazılı sayfalarını dürer gibi semayı düreceğiz. Onu ilk defa halketmeye başladığımız gibi (eski durumuna) iade edeceğiz (geri döndüreceğiz). Bizim üzerimizde bir vaaddir. Muhakkak ki (bunu) yapacak olan, Biziz.

Enbiyâ 105. Ayet: Ve lekad ketebnâ fîz zebûri min ba’diz zikri ennel arda yerisuhâ ıbâdiyes sâlihûn(sâlihûne).
Meali: Andolsun ki; zikirden (Tevrat’tan) sonra Zebur’da, arza salih kullarımızın varis olacağını, yazdık.

Enbiyâ 106. Ayet: İnne fî hâzâ le belâgan li kavmin âbidîn(âbidîne).
Meali: Muhakkak ki abidler (Allah’a kul olanlar) kavmi için bunda, elbette tebliğ (açıklamalar) vardır.

Enbiyâ Suresi 107. Ayet: Ve mâ erselnâke illâ rahmeten lil âlemîn(âlemîne).
Meali: Seni Biz, sadece âlemlere rahmet olarak gönderdik.

Enbiyâ Suresi 108. Ayet: Kul innemâ yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhid(vâhidun), fe hel entum muslimûn(muslimûne).
Meali: De ki: “Bana, sizin ilâhınızın sadece tek bir ilâh olduğu vahyedildi.” Öyleyse siz müslümanlar mısınız (Allah’a teslim olanlar) mısınız?

Enbiyâ Suresi 109. Ayet: Fe in tevellev fe kul âzentukum alâ sevâ’(sevâin), ve in edrî e karîbun em baîdun mâ tûadûn(tûadûne).
Meali: Bundan sonra dönerlerse, o zaman de ki: “Size müsavi olarak (herkese eşit şekilde), (Allah’ın emirlerini) bildirdim (ilân ettim). Vaadolunduğunuz şey (azap) uzak mı yoksa yakın mı (eğer) ben bilseydim (bilmiyorum).”

Enbiyâ Suresi 110. Ayet: İnnehu ya’lemul cehre minel kavli ve ya’lemu mâ tektumûn(tektumûne).
Meali: Muhakkak ki O, sözün cehrî olanını (açıkça söylenenini) ve ketmettiklerinizi (gizlediklerinizi) bilir.

Enbiyâ 111. Ayet: Ve in edrî leallehu fitnetun lekum ve metâun ilâ hîn(hînin).
Meali: Eğer bilsem (bilmiyorum), belki de o (erteleme), sizin için bir imtihandır. Ve belli bir zamana kadar bir meta (faydalanma)dır.

Enbiyâ 112. Ayet: Kâle rabbıhkum bil hakk(hakkı), ve rabbuner rahmânul musteânu alâ mâ tasıfûn(tasıfûne).
Meali: Dedi ki: “Rabbim hak ile hüküm ver. Ve bizim Rabbimiz, sizin (yanlış) vasıflandırmalarınıza rağmen yardım istenilen Rahmân (Allah)’dır.”

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün