Osmanlı Tarihi

Osmanlı’da devşirme sistemi ve detayları

Devşirme nedir? Osmanlı Devletinde devşirme sistemi ve detayları nelerdir? Osmanlı'da kölelik sistemi, Yeniçeri ocağı tüm detayları ile yazımızda.

Devşirme nedir? Osmanlı Devleti’nde devşirme sistemi ve detayları nelerdir? Pençik sistemi kim kurdu? Osmanlı’da devşirme sistemi hangi padişah döneminde kuruldu? Devşirme kanunu nedir? Devşirme sistemi hangi padişah döneminde kaldırıldı? Osmanlı’da kölelik sistemi, Yeniçeri ocağı tüm detayları ile yazımızda bulabilirsiniz

Devşirme Sistemi Ne Demektir?

Osmanlı’da bilinen en meşhur sistemlerden biriside devşirme sistemi, Osmanlı Devletinin savaşlarla fethettiği yada ele geçirdiği topraklardaki genç ve yetenekli kişilerin Osmanlı himayesi altında eğitilmesi, üstün bir asker ve yönetici vasfına dönüştürülmesi sistemidir. Bu sistemi uygularken de Hristiyan veya diğer dinden olanlar için Türkleştirme ve İslamlaştırma gibi bir amaç güdülmüyordu.

Osmanlı’da devşirme sistemi

Osmanlı’da ilk devşirme sistemi Osmanlı Padişahı 2. Murad döneminde (1421-1451) kanunlar çıkarılarak belirli kurallara bağlanarak oluşturuldu. İlk dönemlerde daha çok Yunan ve Arnavut kökenliler arasında uygulanmıştır. Daha sonra tüm Balkan halklarından ve Anadolu’da yaşayan Hristiyan tebaadan çocuklar devşirilmeye başlanmıştır.

Osmanlı’da devşirme sistemi detayları nelerdir?

Devşirme, Osmanlı İmparatorluğu’nun ele geçirdiği özellikle Rumeli ve Balkanlardaki Hristiyan topraklardan genç ve yetenekli çocukların toplanarak, sıkı bir eğitim altında üstün bir asker ve yönetici sınıfı oluşturma sistemidir.

Osmanlılar; genç ve yetenekli çocukları seçerken sarışın olanları seçmeyip, dikkat çekmeyecek olan esmerleri seçerlerdi. Ayrıca çocukları seçerken alınacak olan çocuğun evdeki tek erkek çocuk olmaması şartı ile alınırdı.

Devşirmeler, Yeniçeri Ocağı ve Bostancı Ocağı’nın temelini oluşturur. Devşirme, Osmanlı’da fethedilen bölgelerdeki yabancı ailelerin çocuklarının 1/5 ini alarak onları yetiştirip yeteneklerine göre; eğer güçlü ve dövüşmeye yatkınsa Yeniçeri, devlet işlerine yatkınsa Saray’a alınırdı. Osmanlı tarihindeki büyük komutanların, devlet adamlarının vezirlerin pek çoğu devşirme sisteminden gelmekteydi.

Eskiçağ boyunca emeğin veriminin düşük ve tekniğin ilkel olması köleyi en büyük üretim aracı yapmıştır. Mısır, Roma, Yunan ve İslamiyet öncesi Arap dünyasında kölenin yaşadığı şartlar son derece ağırdı.

Tek tanrılı dinlerin ortaya çıkmasıyla kölelerin yaşadığı şartlar biraz olsun yumuşamıştır Özellikle İslamiyetin doğuşuyla birlikte köleler daha insanlcıl kavramda görülmeye başlanmıştır.

Devşirmeler, hiçbir zaman köle kabul edilmemiş ve onlara köle gibi davranılmamıştır. Bu İslam hukukunda da yanlıştır. Çünkü İslam’a göre Müslümanlar köle olamazlar.

Devşirme Sistemi’nde ilk önce gönüllülere yer verilirdi. Yeniçeri olmak ve devlet kapısına girmek onlar için büyük fırsattı. Hayatlarını garantiye aldıklarında, aileleri bir değil bütün çocuklarını vermek isterdi. Sistemi uygularken de Hristiyanları Türkleştirme ve İslamlaştırma gibi bir amaç güdülmedi. Bu amaç daha çok iskan ve sürgün politikalarıyla gerçekleştirilmiştir.

İslamiyet kölelere daha iyimser bir bakış açısı getirmiş kölelerin yaşamlarını kolaylaştırmıştır. Kuran-ı Kerim de kölelere iyi davranılması konusunda ayetler vardır. Peygamber Efendimiz’in de kölelere iyi davranılması konusunda hadisleri vardır.

OSMANLI DEVLETİNDE KÖLELİK SİSTEMİ

Osmanlı Devleti’nde, Osman Bey döneminde saray hizmetinde ve orduda kölelerin kullanılması çok yaygın değildir. Osmanlı Devleti’nde kölelerin saray hizmetinde kullanılması ve özellikle cariyelerin saraya girmesi, Orhan Bey zamanında başlayarak gittikçe arttı.

Sarayda ve devlet hizmetinde kölelerden görevli yetiştirilmesi Osmanlıya Orta Doğu İslam Devletlerinden geçmiştir. Osmanlı Devleti köleleri başta saray olmak üzere devlet ve orduda kullanmıştır.

Fatih döneminde kurulan harem, cariyelik kurumunun oluşmasında ve gelişmesinde ve revaç bulmasında büyük etken olmuştur. Cariyelik kurumunun oluşması ve gelişmesiyle padişahlar Türk kızlarıyla evlenme geleneğini terk ettiler. Kanuni’nin Hürrem Sultan ile evlenmesiyle başlayan cariyelerle evlenme geleneği ikinci Osman tarafından kaldırılmaya çalışılmışsa da daha sonraki padişahlar cariyelerle evlenmeye devam etmişlerdir

Sarayda gelişen kölelik orduda da işletiliyordu. Selçuklularda görülen gulam sistemi Osmanlılarda 1362de benimsenen pençik kanunu gereğince acemi oğlanlar olarak karşımıza çıkıyor

Fetihlerle elde edilen esirlerin bir bölümü acemi teşkilatına alınır ordu için yetiştirilirdi. Bir bölüm esirde saraya devlet hizmetinde eğitilmek üzere ayrılıyordu. Saraya ayrılanlar Edirne sarayı,Galata sarayı ve At meydanındaki İbrahim paşa saraylarında eğitiliyorlardı. Bosnalı Müslümanlar doğrudan saray hizmetine alınıyorlardı.

Osmanlı devletinde köle devlet hesabına kullanılan kölelerden ibaret gelmiyordu. Konak köşk ve çevrelerinde kölelik görülmekte alt kesime inildikçe ise pek rağbet görülmemekteydi.

Buralarda görülen kölelere efendileri iyi davranmak zorundaydı Efendiler kölelere çoğunlukla ana baba gibi davranırlar onların yetişmeleri için ellerinden geleni esirgemezlerdi. Buralarda kadın köle olan cariyeler odalık olarak alınır, erkek köleler ise ayak işlerinde kullanılırdı

Osmanlı Devleti’nde köleler özgürlüklerini kazanarak halk arasına katılabiliyorlardı. Kölelerin özgürlüklerini kazanabilmeleri üç yolla oluyordu ve Osmanlıya İslamiyetten geçen Azadlık Kurumuyla gerçekleşiyordu. Osmanlıda kölelerin özgürlüklerine kavuşabilmeleri üç yolla oluyordu.

Birincisi, efendisi köleye ben öldükten sonra hürsün derse köle hürriyetine kavuşabiliyordu.

İkinci olarak, efendisi köleye sağlığında bundan sonra hürsün derse köle hürriyetine kavuşabiliyordu.

Üçüncüsü de kişinin bedelini ödemesiyle gerçekleşiyordu. Kişi bedelini ödedikten sonra hürriyetine kavuşabiliyordu.

Bunların dışında efendisi cariyesiyle evlenerek ya da onu başkasıyla evlendirerek kölesini hürriyetine kavuşturabiliyordu.

Osmanlı Devleti’nde köleliğin belli bir süresi vardı. Bu süre sonunda köleler hürriyetlerine kavuşabiliyordu. Sarayda ve sosyal hayatta bu süre, beyaz köleler için dokuz, siyah köleler için yedi yıldır. Bu sürenin sonunda kendilerine azatlık kağıdı verilirdi

Osmanlı Devleti’nde kölenin kaynağını savaş esirleri ve ticaret yoluyla elde edilen köleler oluşturuyordu

Osmanlı Devleti’nde savaş esirlerini köleleştirme Orhan Bey döneminde başlamıştır Osman Bey döneminde savaş esirleri zaman zaman öldürülür, fidye karşılığı serbest bırakılır yada hür insanlara verilen ücretin yarısı kadar ücret verilerek tarlalarda çalıştırılırlardı. Orhan Beyin son dönemlerine doğru savaş esirleri köle olarak kullanılmaya başlanmıştır. Osmanlı Devletinde köleliğin en büyük kaynağı savaş esirleriydi.

Esirler, kadın, erkek; güzel, çirkin; çocuk, genç, yaşlı, sakat vb sınıflara ayrılıp, kanaatimize göre değerleri belirlendikten sonra, diğer ganimet malları ile birlikte beş kısma ayrılırlardı Devletin hissesi olarak bunların beşte biri ayrıldıktan sonra, kalan beşte dördü savaşa iştirak edenler arasında paylaştırılırdı.

Osmanlı Devleti’nde devlete ait kölelerin kaynağını bu beşte birlik pay oluşturmuyordu Devlet gerektiği durumlarda devlet işlerinde kullanılmak üzere özel şahıslara ait kölelerden gerektiği kadar köle satın alır yada kiralardı

Savaşlar sırasındaki akıncıların küçük çaptaki hareketi esir elde edilmesinde başka yoldu. Akıncılar güz aylarında devletin hedef gösterdiği yerlere akınlar yapar bu akınlar sırasında birçok esir satılmak üzere esir pazarlarına gönderilirdi.

Bazı yeniçeriler bu işi geçim vasıtası olarak görmüşlerdir. Kalelerde nöbetçi olan yeniçeriler beyler ve hanlıklarla anlaşarak esir toplarlardı.

Bu 1699 Karlofça ve 1700 İstanbul antlaşmaları ile yasaklanmıştır

Osmanlı Devleti’nde kölenin diğer kaynağı ticaret yoluyla elde edilen kölelerdi. Ticaret yoluyla kölelik üç şekilde karşımıza çıkar:

Kaçırma yoluyla, hediye yoluyla ve ailelerin satışıyla köleleştirme

Kaçırma yoluyla kölelik hukuken yasak olmasına rağmen, insanlar kaçırılarak esir pazarlarında satılırlardı. Kaçırma yoluyla köleleştirmenin cezası ölüm olmasına rağmen bu olayın önüne geçilememiştir.

Kaçırılma yoluyla kölenin kaynağını başlıca üç bölge oluşturuyordu:

1) Macaristan, Eflak, Boğdan, Rusya, Polonya ve Ukrayna

2) Kafkasya

3) Afrika

Kaçırılma yoluyla kölelik çeşidinde korsan ve deniz haydutlarının rolüde büyük olmuştur.

Doğu Anadoluda Kürtler Ermeni köylerine baskın yaparlar bunlar Yezididir diyerek Ermenileri satarlardı.

Ailelerin satışı ile köleleştirmede aileler kendi rızalarıyla çocuklarını satarlardı. Bu şekilde kölelik Kanuni devrinden başlayarak 20. yüzylın başlarına kadar görülmüştür. Özellikle Gürcü, Tatar ve Çerkezler çocuklarını satmıştır.

Hediye yoluyla kölelik çok yaygın değildi. Güçsüz devletlerin,devlete bağlandıkları padişah ve devletin ileri gelenlerine hediye olarak gönderdikleri köle ve cariyeler bu tür kölelerin kaynağını oluşturur Komutanlar ele geçirdikleri esirler arasında bulunan müstesna güzelliğe sahip kız ve oğlanları satmaz,fidyeyle serbest bırakmaz,genellikle padişah veya vezirlere hediye olarak sunarlardı Osmanlı Devleti de elçiler aracılığıyla İslam ülkelerine köle ve cariyeleri hediye olarak göndermişlerdir.

OSMANLI DEVLETİNDE KÖLENİN GÖRÜLDÜĞÜ ALANLAR

Osmanlı Devletinde, devlete ve özel şahıslara ait olmak üzere iki türlü köle görülmekteydi.

A) Devlete Ait Köleler

Bazı tarihçilerin ve hukukçuların Osmanlı Devletinde bütün vatandaşların padişahın ve diğer devlet görevlilerinin köleleri oldukları şeklindeki iddialarına şöyle der: Bu iddiaların temelini Osmanlı Devlet yapısını ve İslam Hukukunu bilmemek teşkil etmektedir. Osmanlı Devletinde halka raiyye veya bunun çoğulu olan reaya denmektedir Bunun nedeni Hz. Muhammedin bir hadisidir ve Osmanlı Devletin de bu hadisin manasını unutturmamak için halka reaya denmektedir.

1) Ortakçı Kullar

Ortakçı kullar devlete ait hassa çiftliklerinde çalışırlar Bunlar genellikle sultanların ve yönetici sınıf üyelerinin mülk ve vakıflarında çalıştırdıkları savaş tutsakları yada satın aldıkları kölelerdir

Ortakçı kullar ilk defa Orhan Gazi döneminde görülmüştür. Orhan Gazi döneminden itibaren tarım toprakları ve köylere yerleştirilen ortakçılar servaj usulüyle çalıştırılıyorlardı. Fatih döneminde sarayın meyve sebze ve tahıl ihtiyacını karşılamak üzere Sırbistan ve Mora seferinden getirilen otuzbeşbin köle İstanbuldaki otuzbeş boş köye yerleştirilmiştir.

Ortakçı; beylikten, vakıf idaresi veya toprak sahibi özel şahıslardan aldığı toğumu eker biçer ve üründen öşür ile tohum çıkarıldıktan sonra geriye kalan miktarı vakıf idaresi veya toprak sahibi ile paylaşır, ortakçılara kalacakları yer verilir tarlalarda kullanılacak araç gereçler temin edilirdi. Çiftliklerde yaşayan ortakçılar kendi aralarında evlenebilirler, çoluk çocuk sahibi olabilirlerdi.

Ortakçı kullarla hukuki yönden farkı olmayan ortakçı kesim denen grup vardı. Ortakçı kullar mahsulden tohum ve öşür çıkarıldıktan sonra geriye kalan kısmı hizmet ettiği vakıf veya kişiyle paylaşırken, kul kesimciler ne ekerlerse eksinler belli bir miktar ürün vermek zorundaydılar. Özel şahsa ait kesimcilerde bulunmaktaydı.

Osmanlıda devlete ait sığır ve koyunların korunması, bakımı ve otlatılmasıyla ilgilenen köleler vardı. Bunlara sığırcı kullar veya koyun kafirleri denmekteydi

2) Kapı Kulları

Osmanlı Devleti kurulduğu ilk yıllarda artan fetihler sırasında düzenli ve daha fazla askere ihtiyaç duymuştur. Osman ve Orhan Bey dönemlerinde mevcut ordunun gittikçe büyüyen ihtiyaçları karşılayamadığı I. Murad döneminde daha da belirginleşmişti.

Bu ihtiyaçtan dolayı savaş esirlerinden askerlik yapmaya elverişli Hıristiyan çocuklarının beşte birini kısa bir süre Türk terbiyesi verilerek yeni bir askeri sınıf meydana getirildi. Bu teşkilatlanma kapıkulu ocaklarının temelini oluşturmuştur Kapıkulu Ocakları ve bunların başında yer alan yeniçeri teşkilatı, Osmanlı ordusunun en önemli vurucu) güçlerindendir. Yeniçeri ocaklarına asker temin eden iki önemli kaynak vardı:

a) Pençik Sistemi ve Acemi Ocakları: Murat döneminde Karamanlı Rüstemin teklifiyle çıkarılmış olan pençik kanununa göre; savaş esirlerinin beşte biri devlet hesabına ve asker ihtiyacını karşılamak üzere alınıyordu. Ankara Savaşına kadar pençik oğlanları yeniçeri ocağının asker ihtiyacını karşılamıştır

b) Devşirme Usulü ve Acemi Oğlanları: Çeşitli hizmetlerde kullanılmak üzere Osmanlı tebaası bazı Hıristiyan çocuklarının toplanmasıdır. II. Murat zamanında kanunlaştırılmıştır. Devşirme kanununa göre devşirilen çocuklar önce Müslüman olur, adları Türkçe olarak değiştirilirdi. Becerikli ve seviyeli olanlar saray için seçilirdi, diğerleri Türk köylerine dağıtılırdı. Türk köylerine dağıtılan çocuklar Türk ailelerin yanında hizmet ederler, İslamiyeti ve Türkçeyi öğrenirler daha sonra acemi oğlanı yazılırlardı.

Devşirme kanuna uygun yapıldığı sürece iyi sonuçlar vermiştir. Daha sonra rüşvet karışmış ve devşirme sistemi bozulmuştur. Devşirme sisteminin bozulması yeniçeri ocağınında bozulmasına sebeb olmuştur

c) Kapıkulu Askerleri ve Yeniçeriler: Kapıkulu padişaha bağlı olan, daimi ve maaşlı; yaya ve atlı ordudur. Kapıkulu askerlerinin temelini yeniçeriler oluştururdu. Avrupanın ilk daimi ordusu yeniçeriler, Osmanlılara savaş alanında büyük bir üstünlük sağlıyordu. Yeniçerilerin Osmanlı Devletinin genişlemesinde büyük katkıları olmuştur. Osmanlı Devletine 464 yıl gibi uzun bir süre hizmet eden yeniçeri ocağı belli bir süre sonra bozulmuş ve 1826 yılında kapatılmıştır. Yeniçeri Ocağının kapatılışına Vaka-i Hayriye adı verilmiştir.

 

Kaynaklar

  • H. T. Fendoğlu, “Osmanlı’da Devşirme Sistemi ve Özgürlük”, Uluslar arası Kuruluşunun 700. Yıl Dönümünde Bütün Yönleriyle Osmanlı Devleti Kongresi, Konya, 2000, s. 477.
  • A. Özcan, “Devşirme”, DİA, c. IX, İstanbul, 1994.
  • J. A. B. Palmer, “Yeniçerilerin Kökeni”, Söğüt’ten İstanbul’a, der. O. Özel-M. Öz, Ankara, 2005.
  • Palmer, “Yeniçerilerin Kökeni”.
  • İ.H. Uzunçarşılı, “Devşirme”, İA, c. III, Eskişehir, 1997.
  • S. V. Jr, “Selçuklu Gulamı ve Osmanlı Devşirmesi”, Söğüt’ten İstanbul’a, der. O. Özel-M. Öz, Ankara, 2005.
  • Y. Ercan, “Devşirme Sorunu, Devşirmenin Anadolu ve Balkanlardaki, Türkleşmeye ve İslamlaşmaya Etkisi”, Belleten, c. 50/196-198, Ankara, 1987.
  • G. Karamuk, “Devşirmelerin Hukuki Durumları Üzerine”, Söğüt’ten İstanbul’a, der. O. Özel-M. Öz, Ankara, 2005.
  • V. Dimitriadis, “Devşirme Kökeni Üzerine Düşünceler”, Osmanlı Beyliği (1300-1389), çev. G. Çağalı Güven-İ. Yerguz-T. Altınova, İstanbul, 1997.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün