İslam Tarihi

Medine Sözleşmesi, Önemi ve Maddeleri

Dünya tarihinde ilk insan hakları sözleşmesi olan Medine Sözleşmesi, Medine vesikası, Medine anayasası şeklinde adlandırılmaktadır.

Dünya tarihinde ilk insan hakları sözleşmesi olan Medine Sözleşmesi, Medine vesikası, Medine anayasası şeklinde adlandırılmaktadır.

Medine Sözleşmesi

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), Medine’ye hicret ettiği zaman, kendisini birçok problemle karşı karşıya bulmuş ve bu sorunların her birini halletmek mecburiyetinde kalmıştır.

Dünya tarihinde ilk insan hakları sözleşmesi olan Medine Sözleşmesi, Medine vesikası, Medine anayasası şeklinde adlandırılmaktadır.

Bu problemlerden bazıları, muhacirlerin ve ensar toplulukları arasındaki, birbirini yadırgamayacak hale gelmesi ve daha sonra yakın zamana kadar devam etmekte olan Evs ve Hazrec kabilelerinin aralarındaki husumetti.

Eski cahiliyye devrinin âdetlerini tamamen ortadan kaldırmak ve Medine ve çevresindeki azımsanmayacak bir kuvvete sahip bulunan Yahudilerle az miktardaki müşrikleri zararsız hale getirmeye çalışmıştır.

Bunun neticesi olarak, Muhacirler ile Medineliler ve Yahudiler arasında anlaşma mahiyetinde bir beyanname yayınladı.

Kimler Arasında Yapıldı?

Medine Sözleşmesi, Medine’ye göç eden Peygamber Efendimiz ile Medine’de bulunan Yahudi ve diğer topluluklar arasında yapılmıştır. Toplam 40 maddeden oluşmaktadır.

Medine Sözleşmesi

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), 622 yılında Medine’de ve çevresinde yaşayan bütün gruplar arasında huzur ve barış ortamını sağlamak için düzenlenen bir antlaşmadır. Medine İmtiyazı olarak da adlandırılmaktadır.

Bu antlaşma İslam’ın ilk yazılı anayasası olması itibarıyla önem taşımaktadır. Peygamberimizin dehasını ve büyüklüğünü göstermektedir. Antlaşmanın düzenlenme amacı hangi dine mensup olursa olsun, şehirde bulunan toplulukların birlikte özgürce ve huzur içerisinde yaşamasını sağlamaktır.

Amacı

Medine Antlaşması Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), Yahudiler, Müslümanlar, Paganlar ve şehrin ileri gelen aileleri ile kabilelerini içermekteydi.

Medine’de bulunan Evs ve Hazrec kabilelerinin arasında yaşanan iç çatışmalara ve kan davalarına son vermek için, şehirde yaşayan Yahudi, Müslüman ve Pagan topluluklarını Ümmet adı altında tek çatıda toplayarak, her birine sorumluluk ve payları verilmiştir.

Antlaşmanın düzenlenme amacı hangi dine, hangi kabileye, hangi soya  mensup olursa olsun, şehirde bulunan toplulukların özgürce ve huzur içerisinde yaşamasını sağlamaktır.

Ne zaman oldu? Hangi tarihte yapıldı? 

622 yılında Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), Mekke’den Medine’ye hicret ettiği zaman yapılmıştır.

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile Medine’de yaşayan Yahudi ve diğer topluluklar arasında yapılan antlaşma 622 yılında bizzat Peygamber Efendimiz tarafından düzenlenmiş ve Medine’de imzalanmıştır. İslamiyet döneminde ilk anayasa olarak kabul edilmiştir.

Medine Sözleşmesinin Önemli Maddeleri

Bu beyannamede genel olarak şu konular zikredilmektedir:

– Müslüman ve Yahudi topluluklar barış içerisinde yaşayacaklardı.

– Antlaşmada din, dil ve ırk gözetmeksizin herkesi eşit bir şekilde vatandaş olarak kabul etmiştir. Savaş durumunda herkesin kendi giderini karşılaması gerektiği kabul edilmiştir.

– Şehrin dışından gelen saldırılarda, hep birlik olunacak ve şehir savunması birlikte yapılacaktır.

– Yahudiler dinlerinde serbest olacaktır.

– İki taraftan birinin, üçüncü bir tarafla olan anlaşmazlığında diğer taraf yanında yer alacaktır.

– Yahudiler ve Müslümanlar arasında olacak anlaşmazlıklarda, Hz. Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hakem olarak kabul edilecektir.

– Antlaşmada suçun şahsiliği konusunda vurgular yapılmış, hiçbir günah başkasına yüklenemez denilmiştir.

– Her topluluk kendine ait bölgeden sorumlu olacaktır.

– Çıkacak bütün anlaşmazlıklar Allah’a ve Resul’üne sunulacaktır.

– Adalette yetkiler kişilerden alınarak, merkezi idareye bağlanmıştır. Antlaşmanın çoğu maddesi herkese eşit olarak adalet sağlanmasını öngörüyordu.

Medine Antlaşma herkese din özgürlüğünü getirmiştir. Yahudilerin kendi dinlerine göre muhakeme edilebilmesinin önü açılmıştır.

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), yayınladığı bu beyannameyi ilk zamanlar Yahudiler kabul etmeseler de Müslümanlar arasındaki büyük dayanışmayı görüp kendi istikballerinin tehlikeye düşeceğini sezdikleri için mecburen kabul ettiler. Ve bundan da büyük memnuniyet duydular. Ancak, ilerleyen zamanlarda, işlerine geldikleri yer ve zamanda tatbikine riayet ettiler; işlerine gelmeyen zamanda ve yerde riayet etmediler. Bu hal ise, her zaman onların aleyhine oldu ve her zaman onlar zarar ettiler.




MEDİNE SÖZLEŞMESİ MADDELERİ

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla:

  1. Bu yazı Peygamber Muhammed (s.a.v) tarafından Kureyşli ve Medineli müminler, Müslümanlar, bunlara tabi olanlara sonradan iltihak edenler ve onlarla beraber cihat edenler içindir.
  2. İşte bunlar, diğer insanlardan ayrı bir ümmet oluştururlar.
  3. Kureyş’den olan muhacirler, kendi aralarında adet olduğu üzere, kan diyetlerini ödemeye iştirak ederler. Onlar savaş esirlerinin kurtuluş fidyelerini müminler arasındaki iyi ve makul bilinen esaslara ve adalet ölçülerine göre ödemeye iştirak edeceklerdir.
  4. Beni Avflar, kendi aralarında adet olduğu üzere, önceki şekiller altında kan diyetlerini ödemeye iştirak edeceklerdir. Müslümanların teşkil ettiği her zümre savaş esirlerinin kurtuluş fidyelerini müminler arasındaki iyi ve makul bilinen esaslara ve adalet ölçülerine göre ödemeye iştirak edeceklerdir.

(aynı maddeler, Beni Haris, Beni Saide, Beni Cuşem, Beni Neccar, Beni Amr b.Avf ve Beni Evsler için tekrarlanmıştır. Bu nedenle aynı tekrarı yazmadık.)

  1. Müminler, kendi aralarında ağır mali mesuliyetler altında bulunan hiç kimseyi bu durumda bırakmayacaklar. Kurtuluş fidyelerini veya kan diyeti gibi borçlarını iyi ve makul bilinen esaslara göre vereceklerdir.
  2. Hiçbir mümin diğer müminin mevlası (kendi ile akdi kardeşlik ilişkisi kurulan kimse) ile onun aleyhine olacak bir anlaşma yapmayacaktır.
  3. Takva sahibi müminler, kendi aralarında, mütecavize, haksız bir fiili tasarlayana, bir cürüme veya bir hakka tecavüze ya da müminler arasında bir karışıklık çıkarma kasdını taşıyan kimseye karşı olacaklar ve bu kimse onlardan birinin evladı bile olsa, hepsinin elleri onun aleyhine kalkacaktır.
  4. Hiçbir mümin, bir kafir için, bir mümini öldüremez ve mümin aleyhine hiçbir kafire yardım edemez.
  5. Allah’ın zimmeti (himaye ve teminatı) tektir. Müminlerin en ehemmiyetsizlerinden birinin himayesi, onların hepsi için bağlayıcı bir hüküm ifade eder. Zira müminler, diğer insanlardan ayrı olarak birbirlerinin mevlası (dostu) durumundadır.
  6. Yahudilerden bize tabi olanlar, zulme uğramaksızın ve onlara karşıt olanlarla yardımlaşmazlarsa, yardım ve desteğimize hak kazanacaklardır.
  7. Sulh müminler arasında bir tektir. Hiçbir mümin Allah yolunda girişilen bir harbde, diğer müminleri hariç tutarak, bir barış anlaşması yapamaz. Bu sulh ancak müminler arasında genellik ve adalet esasları üzere yapılacaktır.
  8. Bizimle beraber savaşa katılan bütün askeri birlikler, birbirleriyle nöbetleşeceklerdir.
  9. Müminler birbirlerinin Allah yolunda akıtılan kanlarının intikamını alacaklardır.
  10. Takva sahibi müminler en iyi ve en doğru yolda bulunurlar.
  11. Hiçbir müşrik, bir kureyşlinin mal ve canını himayesi altına alamaz, hiçbir mümine bu hususta engel olamaz.
  12. Herhangi bir kimsenin bir müminin ölümüne sebep olduğu kati delillerle sabit olur da, maktulün velisi rıza göstermezse, kısas hükümlerine tabi olur. Bu halde, bütün müminler ona karşı olurlar. Ancak, bunlara sadece bu kuralın tatbiki için hareket etmek helal olur.
  13. Bu yazının muhteviyatını kabul eden, Allah’a ve Ahiret Gününe inanan bir müminin bir katile yardım etmesi ve ona sığınak temin etmesi helal değildir. Ona yardım ve yataklık eden, kıyamet günü Allah’ın lanet ve gazabına uğrayacaktır. O zaman artık kendisinden ne bir para ve ne de bir taviz kabul edilecektir.
  14. Üzerinde ihtilafa düştüğünüz herhangi bir şey, Allah’a ve Muhammed’e götürülecektir.
  15. Yahudiler, müminler gibi savaş sürdüğü sürece harb masraflarını karşılamak mecburiyetindedirler.
  16. Beni Avf Yahudileri müminlerle birlikte bir ümmet (toplum) teşkil ederler. Yahudilerin dinleri kendilerine, müminlerin dinleri kendilerinedir. Buna, Mevlaları da dahildir.
  17. Yalnız, kim haksız bir fiil irtikab ederse veya bir cürüm işlerse, o sadece kendine ve aile efradına zarar vermiş olacaktır.
  18. Beni Neccar Yahudileri de Beni Avf Yahudileri gibi aynı haklara sahiptirler.

(Bundan sonra; Beni Haris, Beni Saide, Beni Cuşem, Beni Evs ve Beni Salebe Yahudileri için 21 ve 22. maddelerdeki aynı kayıtlar olduğu için tekrar zikretmedik.)

  1. Cefne ailesi Salebenin bir koludur. Bu nedenle Salebeler gibi mutalaa edileceklerdir.
  2. Beni Şuteybe de Beni Avf Yahudileri gibi aynı haklara sahip olacaklardır. Kurallara mutlaka riayet edilecek ve bunlara aykırı davranılmayacaktır.
  3. Yahudilere sığınanlar bizzat onlar gibi mülahaza olunacaklardır.
  4. Yahudilerden hiç kimse Muhammed’in izni olmadan, Müslümanlarla birlikte bir askeri sefere çıkamayacaktır.
  5. Bir yaralamanın intikamını almak yasak edilmeyecektir. Biri bir adam öldürecek olursa neticede kendini ve aile efradını mesuliyet altına sokar. Aksi halde haksızlık olacaktır. Allah bu yazıya en iyi riayet edenlerle beraberdir.
  6. Bir savaş vukuunda Yahudilerin masrafları kendi üzerine ve Müslümanların masrafları kendi üzerinedir. Bu sahifede gösterilen kimselere harp açanlara karşı, onlar birbirleriyle yardımlaşacaklardır. Onlar arasında iyi davranma olacaktır. Kaidelere mutlaka riayet edilecek, bunlara aykırı davranış olmayacaktır.
  7. Hiç kimse müttefiklerine karşı bir cürüm işleyemez. Zulmedilene mutlaka yardım edilecektir.
  8. Yahudiler Müslümanlarla birlikte, beraberce harp ettikleri sürece masrafta bulunacaklardır.
  9. Bu sahifenin gösterdiği kimseler için Medine, vadisi dahil mukaddes bir yerdir.
  10. Himaye altındaki kimse, bizzat himaye eden kimse gibidir. Ne zulmedilir ne de kendisi zulmedebilir.
  11. Himaye verme hakkına sahip olanların dışında hiç kimse himaye veremez.
  12. Bu sahifede yazılı kimseler arasında zuhurunda korkulan bütün öldürme ve münazaa vakalarının Allah’a ve Rasulüne götürülmeleri gerekir. Allah sahifeye en iyi riayet edenlerle beraberdir.
  13. Ne Kureyşliler ne de onlara yardım edecekler, himaye altına alınmayacaklardır.
  14. Müslümanlar ve Yahudiler arasında Medine’ye saldıracaklara karşı yardımlaşma yapılacaktır.
  15. Şayet; Yahudiler, Müslümanlar tarafından bir sulh yapmaya veya bir sulh aktine iştirake davet olunurlarsa, bunu doğrudan doğruya aktedecekler veya ona iştirak edeceklerdir. Şayet Yahudiler, Müslümanlara aynı şeyleri teklif edecek olurlarsa, müminlere karşı aynı haklara sahip olacaklardır. Din konusunda girişilen harp vakaları müstesnadır.
  16. Her zümre, kendine ait mıntıkadan sorumludur.
  17. Bu sahifede gösterilen kişiler için ortaya konan şartlar, aynı şekilde Evs Yahudilerine, yani onların Mevlalarına ve bizzat kendilerine, yine bu sahifede gösterilen kimseler tarafından sıkı ve tam bir şekilde tatbik olunur. Kurallara mutlaka riayet edilecek, bunlara aykırı hareket edilmeyecektir. Haksız yollarla kazanç temin edenler, sadece kendilerine zarar ermiş olurlar. Allah, bu sahifede gösterilen maddelere en doğru ve en mükemmel riayet edenlerle beraberdir.
  18. Bu yazı, bir haksız fiil veya cürüm işleyenin ceza görmesine engel olamaz. Harbe çıkan da Medine’de kalan da emniyet içindedir. haksız bir fiil işlemek müstesnadır. Allah ve Rasulü Muhammed himayelerini, bu sahifeyi tam bir sadakat ve dikkat içinde muhafaza edenler üzerinde tutacaklardır.

 

 

Nukteler.com’u Facebook’tan takip etmeyi unutmayın!

İlgili Makaleler

3 Yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün