DualarEsmaül Hüsna

Evrad-ı Kudsiye Nedir? Anlamı ve Açıklaması

Peygamber Efendimiz’den (s.a.v) mânâ âleminde ders aldığı kuvvetli ve tesirli bir duâ Evrad-ı Kudsiye Nedir? Anlamı, içeriği ve Açıklaması hakkında

Peygamber Efendimiz’den (s.a.v) mânâ âleminde ders aldığı kuvvetli ve tesirli bir duâ Evrad-ı Kudsiye Nedir? Anlamı, içeriği ve Açıklaması hakkında bilgiler…  Üstad Bediüzzaman Hazretleri Ne zamanları Evrad-ı Kudsiye’yi Okurdu?

Evrad-ı Kudsiye Hakkında

Evrad-ı kudsiye virdinin içeriği

“Evrâd-ı Bahâiye” de denilen Evrâd-ı Kudsiye, Bahâeddin Şah-ı Nakşıbend Hazretlerinin Peygamber Efendimiz’den (asm) mânâ âleminde ders aldığı kuvvetli ve tesirli bir duâ metnidir.

Bedîüzzaman Hazretleri, genellikle “Evrâd-ı Kudsiye” nâmıyla andığı bu duâ metni için, “Şah-ı Nakşıbend’in kudsî bir evradıdır ki, Hazret-i Peygamber Aleyhisselâtü Vesselam’dan âlem-i manada ders almış” der.

Baştan sonuna kadar Peygamber Efendimiz’in (asm) duâlarının özel bir düzenleme ile bir araya getirilmesinden meydana gelmiş olan bu yüksek evrad, çok geniş bir niyazı ve çok kudsî bir dua ve yalvarışı ifade eder. Duâlarının hemen tamamı âyet ve hadis-i şeriflerde mevcuttur.

Evrad-ı Kudsiye Açıklaması ve Fazileti

Duanın başlangıcı Allah’ın isimlerine ayrılmıştır:

Allah’ın Melik, Hayy, Kayyum, Hak, Mübîn olduğunu, O’ndan başka ilâh olmadığını, O’nun bizim Rabbimiz olduğunu, bizim yaratıcımız olduğunu, bizim O’nun kulu olduğumuzu ve gücümüz yettiğince O’nun ahdi ve vaadi üzerine bulunduğumuzu, yaratıklarının şerrinden Allah’a sığındığımızı, Allah’ın üzerimizde bulunan nimetlerini kabul ettiğimizi, günahlarımızı itiraf ettiğimizi ifade ederek, “Ey Gaffâr, ey Gafûr olan Allah’ım, günahlarımı bağışla. Şüphesiz inanıyorum ki, Sen’den başka hiç kimse günahları bağışlayıcı değildir” niyazı ile bu duâya devam ediyoruz.

Allah’ı tenzih, Allah’a hamd, Allah’tan başka ilâh olmadığını ve Allah’ın en büyük olduğunu söyleyerek, O’ndan başka hiç kimsede güç ve kuvvet de bulunmadığını ifâde ile, O’nun Evvel, Âhir, Zâhir, Bâtın olduğunu ve O’nun her şeyi bildiğini zikrediyoruz. Allah’ın muhtelif isimleri ile Allah’ı tenzih ve tesbih ifadeleri ile duâ devam ediyor. Allah’ın Evvel olduğu, Allah’tan önce hiçbir şeyin olmadığı; Allah’ın Ahir olduğu, Allah’tan sonra hiçbir şeyin olmayacağı; Allah’ın Zahir olduğu, hiçbir şeyin Allah’a benzemediği; Allah’ın Batın olduğu ve Allah’ın görmediği hiçbir şeyin bulunmadığı; Allah’ın çok olmayıp Bir olduğu, vezirsiz Kadir olduğu zikirleri ile duâ devam ediyor.

Duâ, Ta ha, Ta sin mim, Ta sin, Ya sin, Ha mim, Ayn sin kâf gibi sure şifrelerinden hareketle yüce sûreleri Allah’ın bizi kulluğuna kabulüne, Allah’a imanımızın kemale ermesine, şirksiz ve isyansız bir inanç içinde olmamıza, kâmil bir iman ve istikametli bir amel-i sâlih içinde bulunmamıza şefaatçi yapar.

Bu makamda Âyete’l-Kürsî’yi zikrederek duaya ve isteklere kuvvet verir.

Duanın diğer bir orijinal yanı, Kur’ân-ı Kerim’in 40. sûresinden 46. sûresine kadar olan ve başlarında Hâ mîm şifreleri bulunan yedi sûreyi, yani Mü’min, Fussilet, Şûrâ, Zuhruf, Duhân, Câsiye ve Ahkaf sûrelerini, başlarında bulunan Hâ mîm ifâdeleri ile zikrederek ayrı ayrı anmış olması ve Allah’ın emrini kabûlümüze, Allah’ın yardımına ihtiyacımızın şiddetli olduğuna, günahlarımızın bağışlanmasına, tövbemizin kabûlüne, cezâsından affedilmemize, azabından korunmamıza bu surelerin şefaatini istemiş olmasıdır.

Allah’ın bizi şükredici, zikredici, Kendisini isteyen ve Kendisine itaatkâr kılması, Allah’ın tövbemizi kabul etmesi, kalbimizi arındırması, günah ve isyanlara karşı bizi koruması, kalbimizden manevî hastalıkların, riyanın, gösterişin, kinin, nefretin, ihanetin, Allah’ın rızası haricinde olan her şeyin sevgisinin ve yönelişinin kaldırılması istekleri ile Cenâb-ı Hakka yönelişe devam edilir.

Yüksek ve faziletli bir duâ metnini dar bir çerçevede özetlemeye ne imkânımız, ne gücümüz vardır. En iyisi bu duâ ile bire bir muhatap olmak ve bu dua ile Allah’ı kendimize muhatap ederek Allah’a yalvarmaktır.

İki salâvat ortasında yapılan duâların makbul olması ciheti ile Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin Evrâd-ı Kudsiyeyi, yüksek bir salâvat metni olan Delâilü’n-Nur’un ortasında okuduğunu, Evrad-ı Kudsiye bittikten sonra tekrar Delâilü’n-Nur okumaya devam ederek Delâilü’n-Nur’u bitirdiğini yakın talebelerinin bildirdiğini burada ifade edelim.

Evrad-ı Kudsiye Dinle

Tesirli bir duâ metni, Evrâd-ı Kudsiye Duası

“Yüz hâsiyeti ve faydası bulunan Evrâd-ı Kudsiye-i Şah-ı Nakşibendîyi veya bin hâsiyeti bulunan Cevşenül-Kebîri, o faydaların bazılarını maksud-u bizzat niyet ederek okuyorlar. O faydaları göremiyorlar…”

Dua ve virdler; birer kulluk vazifesidir. İhtiyaç ve menfaatler ise; bu dua ve virdlerin vaktinin geldiğini gösteren alamet ve işaretlerdir. Yoksa bu ihtiyaç ve menfaatler, hakiki anlamda dua ve virdlerin okunma gerekçesi ve sebepleri değildirler. Şayet bir kişi sadece maddi ve manevi menfaat umarak bu duaları ve virdleri okursa, bu Allah katında makbul olmaz. Ve o dua ve virdlerin çok özelliklerini ve tesirlerini de göremezler ve görmeye de hakları yoktur.

Nasıl akşam vakti, akşam namazının girdiğine bir alamet ve işaret ise ihtiyaç ve sıkıntılar da bu vird ve duaların okunma vaktinin geldiğine işaret eden levhalar ve alametler hükmündedir.

Yağmursuzluk yağmur duasının vakti ve alametidir. Bu niyet ile okunan dualar neticesinde, Allah sıkıntı ve musibeti başımızdan alırsa bu da onun fazl ve keremidir, şükre bir kapıdır.

Böyle dua ve virdlerin maddi ve manevi menfaatleri olması haktır ve zayıfları teşvik ve tervic etmek içindir. İnsanların ekserisi avam olmasından dolayı, Allah bu gibi dua ve virdlere bir teşvik ve bir tervic olmak için, bazı maddi ve manevi hediyeler ve menfaatler takmıştır.

Lakin bu hediye ve menfaatler dua ve virdlerin okunmasında hakiki gerekçe ve sebep yerine geçerse, yani Allah için değil de, maddi ve manevi menfaat için yapılırsa o zaman o dua ve virdlerin makbuliyeti ve özelliği kaçar, neticesini göremez.

Niyetimizin içinde duaların maddi menfaati galip ise, bu niyet bozuk sayılır ve Allah indinde kabul görmez. Şayet niyetimizde Allah rızası ve hoşnutluğu galip, diğer maddi ve manevi menfaatler ona tabi ise, sırf nefsi teşvik ve terviç için, maddi ve manevi menfaatler düşünülüyor ise, bunda bir sakınca olmaz.

İnsanın mahiyetinde ruh, kalp ve latifelerin dışında heva ve nefis gibi süfli cihazlar da vardır. Ruh ve kalp; ancak Allah rızasına teslim olup, O’nun ile mutmain olur; ama nefis ve heva ancak maddi ve süfli menfaatler ile aldanır ve ona teslim olur.

Nasıl bir kervana misafir atı ile geldiği zaman, misafir güzel bir odaya davet edilir, atı ise ahıra gönderilir, misafirin hatırı için ata yem verilir. Aynı şekilde insanın mahiyetindeki ruh ve kalp gibi nurani ve latif hissiyatlar misafir mesabesinde iken, nefis ve heva at mesabesindedir. Ruh ve kalp ihlas ile beslenirken, nefis ve heva maddi ve manevi hediyeler ile beslenip teşvik olunur.

Meseleye böyle bakabilirsek; dua ve virdlerin maddi ve manevi menfaatlerini, nefis ve hevanın ikna ve tatmininde böyle kullanabiliriz. Yoksa kalp ve ruh böyle maddi menfaatleri kabul etmez, onun tek tatmin yolu rıza ve ihlastır.

İlgili Diğer Konular

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün